Bazı kelimelerin, ya da içeriklerinin zaman içinde giderek anlam kaybettiklerini fark ediyorum. Geçenlerde çeşitli yaş gruplarından birkaç kişi ‘kız kıza’ kahve içiyorduk. Aramızda nişanlı bir arkadaş ile kızını evlendirecek olan (müstakbel) bir kayınvalide de vardı. “Hazırlıklar nasıl gidiyor” diye konuşurken, söz döndü dolaştı, ‘çeyiz’e geldi. “Aman dikiş kutusunu unutmayın” deyiverdim. Ardından oniki çarşaf takımı, oniki havlu, oniki masa örtüsü, oniki… vs. diye saymaya devam ettim. Biz ve bizden öncekilere de hep benzer hazırlıklar yapılmıştı. Masa örtüleri çok önceden hazır olduğundan, evlenecek çiftler çoğu kez, masa takımını örtülere uydurmak zorunda kalırlardı. Yaşıtlarımın çoğunda hâlâ elde işlenmiş ve hiç kullanılmamış iki üç örtü mutlaka vardır. Bazen bir çağrı yapıp bunları bir araya getirerek açık arttırma ile satmak, gelirini bir hayır kurumuna veya eğitim fonuna vermeyi düşünmüyor değilim…
Neyse; genç arkadaşımız hayretler içinde bizi dinledi, dinledi sonra da, “Dikiş kutusunu ne yapayım, ben dikiş bilmem ki... Diğer saydıklarınızdan ise sadece birer tane yeter zannediyordum” diye yanıtladı. Güldük; sonra da sohbet başka konulara döndü.
Ancak, anladığım kadarıyla ‘çeyiz geleneği’ artık pek revaçta olan bir konu değil. Gençlerin öncelikleri çok farklı; ekonomik şartlar da değişimin bir parçası.
***
Üç haftadır yarı gripli, yarı nezleli, genel bir form düşüklüğüne rağmen koşturup duruyorum. Baktım doğal bitkilerden hayır görmüyorum, çoktandır uğramadığım ‘kulak burun boğaz’ uzmanımdan bir randevu aldım. Doğrusu bütün doktorlarım çok özeldir. Telefonda sesim çok acıklı gelmiş olmalı ki, sekreter hemen gelmemi söyledi. Bu yaşıma geldim doktor onayı olmadan asla antibiyotik kullanmam. Çok eski bir hastası olduğumdan, ‘kulak buruncu’ annemden başlayarak ailedeki herkesin hatırını sordu. Biraz kendi kızlarını anlattı; bu arada fonda hep klasik müzik vardı. Hapşırıklarım çoğalınca “Haydi muayene koltuğuna” dedi. İnceleme sonucu, tahminim üzere sinüzitim nüksetmişti. Reçetemi aldım; bir hafta sonra kontrole gelmem tembihlendi ve çıktım. Hemen komşu eczaneye gittim. “Abla şu ve şu yok. Yerine başka ilaç vereyim mi?” dedi. “Sizde mi yok, piyasada mı yok?” dediğimde, “Yok, yapılmıyor artık. Firmalar ucuz ilaç üretmek istemiyor. Olanların içeriği de doğru düzgün değil,” dedi. Ne kadar rahatlatıcı bir açıklamaydı, anlatamam. Anlaşılan ciddi hastalıklar geçirmemek lazım. Yoksa nane, limon ve melisayla idare edemeyeceğiz.