Böylece düşünce suçu olanaksız hale geliyordu, zira düşünceleri anlatacak sözcükler azalıyordu. Örneğin kitapta ‘iyi’ kelimesinin derecelerini anlatacak mükemmel, saygın, sanatsal, şaheser gibi pek çok kelime yerine artıiyi ve katmerliiyi gibi kelimeler kullanılıyor neticede iyilik ve kötülük kavramı tek kelime ile elde ediliyordu.
Bazen tuhaf bir hisse kapılıyorum. Düşünceleri ifade etmeye yarayan kelimelerde daralma olduğu hissi. Eskiden değişik kavramları derinlemesine tartışmaya yetecek kadar çok kelimeler varken artık günümüz yaşamında dilin kısırlaştığını ve en iskelet kelimelerle yetinmeye çalıştığımızı görüyorum. Örneğin 1984 adlı romanda da düşünce hayatını yok etmek için ve ülkenin geçmişi ile ilişkisini koparmak için eski kavramlardan arındırılmış yeni bir dil üretilmişti. Böylece düşünce suçu olanaksız hale geliyordu, zira düşünceleri anlatacak sözcükler azalıyordu. Örneğin kitapta ‘iyi’ kelimesinin derecelerini anlatacak mükemmel, saygın, sanatsal, şaheser gibi pek çok kelime yerine artıiyi ve katmerliiyi gibi kelimeler kullanılıyor neticede iyilik ve kötülük kavramı tek kelime ile elde ediliyordu.
Bizim yaşantımızda da benzer bir daralma hissediyorum. Gerek duyulan her kavram tüm eş anlamlı ve eş değer sözcüklerden sıyrılarak anlamı kemikleştirilmiş tek kelimeyle anlatılır hale geldi. Örneğin eskiden ahlâklılık derinlemesine tartışılabilecek bir kavram iken artık ahlâklı ve ahlâksız olarak iki kemik kelimeyle her şeyi ve herkesi bir kerede tarif edebilmeye başladık. Sanırım bu kavramların kolay anlaşılabilir olmasını hedefleyenler yüzyıllardır tartışılan ve içi felsefe dolu kelimeleri basitleştirme yoluna gidiyorlar. Birkaç kere daha bu tür yazılar yazarak endişemi dile getirmiştim. Birincisi: Beyaz Türkler kavramının magazinde görünen tiplere yakıştırılmasıydı. İkincisi de şampuan reklamında Hitler’in kullanılmasının yine içi boşaltılmış kavramlarla açıklanmaya çalışılmasının daha büyük problemlere yol açacağı ile ilgiliydi.
Şimdiki endişem ahlâklı yaşam ve etiğin ne olduğu ile ilgili kavramların yeniden tarif bulması ve otorite tarafından yapıldığı için tanımların kabul görmeye başlaması. Çok basit ve yönlendirici bir tüme varım sürecindeyiz. Toplum olarak, gözlenen tek tek olgulardan yola çıkarak genel yargılara ulaşma kolaylığına kaçıyoruz.
Ankara’da metro istasyonunda sarılan bir çifte ‘ahlâklı olun’ anonsu gelmesi beni ahlâk kelimesi bu kadar dar bir çerçeveye indirildiği için üzdü. Sonuçta zaten kamuya açık alanlarda kanunda yazılan kurallara aykırı davrananlara işlem yapılan bir hukuk devletiyiz. Eline mikrofonu alan kişinin kendi kafasından yaptığı bir tüme varım sonucu sarılan kişileri ahlâksız diye etiketlemesi tam da kelime kısırlığının göstergesi. Tabii ki 150 kişinin gidip açık alanda öpüşme eylemi yapmasını da hazin ve cılız bir tepki olarak görüyorum. Yaptıkları eylemin, ahlâksızlık sayılan olaya sadece biraz daha antipati duyulmasına neden olduğunu düşünüyorum.
Velhasıl, toplum sadece ahlâklı ve ahlâksız diye iki büyük gruptan oluşmuyor. Dindar ve tinerci diye iki büyük gruptan da oluşmuyor. Bu polemiklere yenilerinin eklenmesi an meselesi… Eşcinsellik sosyalistlik ve hatta ateistlik bile her an hedef haline gelebilir. Birilerinin beni etiketleyecek basit tanımlar getirmesini arzu etmiyorum. İnsanların çok katmanlı karmaşık yapıda canlılar olduklarını düşünüyorum. Hayattaki tercihlerinin onları tarif etmeye katkısı olduğuna ama yeterli olmadığına inanıyorum.
Geçenlerde sosyal medyada Rav Chitrik’in bir yazısı bizdeki kavramsal toleransın enginliğini bana gösterdi ve içime su serpti. ‘Hahamların daha çok Tora bilmesi gerekir diye bir emir yok, daha bilge olmayabilirler bile. Kısacası hahamların daha dindar olmaları gerek diye bir kural da yok. Herkes eşit derecede Yahudidir. Kimse kimseden daha Yahudi değildir. Sadece kendiniz olun…’
Bu yaklaşımı herkes benimsese her şey ne kadar güzel olurdu…