Dünya bir akımın etkisi altında yaradılsaydı, bu muhakkak Romantizm olurdu. Romantizm’in adına aldanıp da çok masum bir akım olduğunu düşünmeyin sakın. Yaşamın içinde ne kadar terslik, ne kadar zorluk ve ne kadar olumsuzluk varsa bu akımın içindedir.
Tanrı’nın bilinmek ve sevilmek ihtiyacıyla dünyayı yarattığını düşünen mutasavvıflara göre kötülük, çirkinlik, yanlışlık denen hiçbir şey yoktur.
Oysa hayatın içinde adına mücadele dediğimiz şey, tam da bu özelliklerinden doğmuştur dünyanın.Tanrı, insanı sağlam kılmak için, ona hayatla ve onun getirileriyle mücadele edebilme gücü vermiştir.
İyi de bazen ne zaman her şey tam olarak yoluna girecek, diye soruyor insan kendi kendine.
Bu sorunun cevabı, “hiçbir zaman” mıdır yoksa “hayata nasıl bakarsan onu öyle görürsün” müdür, bilmiyorum.
İnsanın hayatının özü bu galiba...
Tam bitti derken yeniden başlamak, tam oldu derken olmadığını görmek...Sonra olmayanı tekrar yapmaya çalışmak....
Daha çocukken başlar hikaye... Oyuncak arabanız vardır ama treniniz yoktur. Bahçede oynamak tamamdır ama sokağa çıkmak yasaktır. Dışarı çıkılabilir ama baba eve dönmeden eve girilmiş olmalıdır, filan...
Öğrenciyken bütün dersleriniz iyidir, bir flüt çalamıyorsunuz diye müzikten hep zorla geçersiniz mesela.
Büyürsünüz; özel yaşamınız şahanedir eşinize ya da sevgilinize âşıksınızdır ama işte işler yolunda gitmez. Kadınca kaprisler ya da erkekçe hırslar canınızı sıkar.
İşiniz mükemmeldir, memleket karışır.
Memlekette her şey yolundadır, bu sefer de sizin gönlünüze göre bir işiniz yoktur. Boş gezenin boş kalfasısınızdır, para yoktur, para olmayınca hayatın tadı da yoktur o sıralarda...
Kısacası; iyinin karşısında kötü, doğrunun karşısında yanlış, güzelin karşısında çirkin hep vardır.
Bunları, hayatın içinden ayıklayamazsınız.
Ayıklarsanız da bu sefer onun adına hayat diyemezsiniz.
Yine de insan bazen yoruluyor.
Tam “hah işte şimdi tamamdır” dediğinizde hayat yine durup duruken karıştığında, sizin yapabileceğiniz birkaç söz söylemek, bir renge bürünmek ya da düşündüklerinizi yakınlarınızla paylaşmak dışına çıkamadığında yoruluyorsunuz.
Kendinizi değersiz hissediyorsunuz.
Bütün düşündükleriniz, hissettikleriniz, söylemek isteyip de gönlünüze göre söyleyemedikleriniz içinizde büyüyor, büyüyor…
Sonra hayatın sıcak, tatlı, iyi tarafı gösteriyor yüzünü... Bir kapı aralanıyor, bir çocuk gülümsüyor, bir öğrencinin sınavı iyi geçiyor; eksik tren alınıyor, sokağa çıkma izni çıkıyor, babanız size oynamanız için biraz daha izin veriyor, işler yolunda gidiyor bazen.
Hayat akıp giderken yaşadığı değişimler, sizi ümit ve endişe arasında getirip götürüyor.
Hem korkuyor hem de iyi bir şeyler olsun diye dua ediyorsunuz.
İyi şeyler olacağına inanmayı seçiyorsunuz.
Romantizmin ironik değişkenliğini bir an olsun unutarak...