Batıl inançlara tahammülü olmayan eşim tahtaya vurmama, ısrarla merdiven altından geçmememe, ev halkından seyahate gidecek kişinin ardından su dökmeme yıllar içinde nihayet alıştı.
Ama Ada’ya taşındığımızın ertesi günü telefonun arızalı olduğunu görünce, “Bak işte geçen haftaki köşende evde her şeyin çalıştığını yazdın, nazar değdi,” deyiverdi. Dayanamadım, gülmeye başladım. Sadece pozitif bilimlere inanıyor olabilirsiniz. Yine de kimseye zarar vermedikten sonra batıl inancın ne kötülüğü var. Ayrıca bu inançların çoğunun sosyolojik açıdan açıklamaları olduğunu da biliyorum.
***
Okulların çoğu henüz kapanmadığından Ada henüz tenha. En güzel zaman şimdi. Gelen turistlerde de bir azalma görülüyor. Tabii buna şaşmamak gerek. Kimse gezmek için geldiği bir yerde huzursuz bir ortam istemez. Ramazan’ın başlamasıyla Arap turistler de el etek çekince, fayton kuyruklarında gözle görülür bir azalma olacak.
Çarşının içinde market sayısı giderek artıyor. Hem görsel kirlilik, hem de doğanın yapısına aykırı. Daha ekonomik oldukları ise büyük bir soru işareti. Saydık; çarşının başından sonuna kadar 4-5 manav kalmış. Oysaki manavlara meyve ve sebze Yalova’dan gelir; en tazesi onlarda. Yaz bitiminde insanlar taşınırken az mı çalı, bamya taşırlar. Hiç önemli değil, biz eski Adalılar mevsim boyunca gerek çarşıdan, gerekse bostanlardan doğal gıdalarla beslenmeyi sürdürüyoruz.
***
Hiçbir zaman ‘erkenci’ bir yapıya sahip olmadım. Gece sabaha kadar oturabilirim. Ancak erken kalkmak her yaşta zorlandığım bir konu oldu. Onun içindir ki, güneşin doğuşunu izlemeyi hiç sevmem. Zira bu bütün geceyi uykusuz geçirdiğim anlamına gelir. Bütün gece ayakta kalınca güneşin doğuşuna tanık olmam da doğal.
Neden uyuyamamıştım?
Son günlerin ses kirliliği, düşünce kirliliği, kafamı kurcalayan başka ufak tefek sorunlar üst üste gelince uykum bir yerlere kaçıvermişti.
İkişer saat arayla hafif atıştırmalık, atıştırma, 04.30’da erken kahvaltı ve taze demlenmiş çay hakkımı gerektiğince kullandım. Tabii 9:20 vapuruna binmek üzere iskeleye gittiğimde acıkmıştım…
Balkona oturdum; gece yattığımda yağan yağmur bahçedeki çimenlere iyice sinmiş, etraf mis gibi kokuyor. Saat sabahın 01:00’ı önümde kitap, oturuyorum. Aklım televizyonda; dayanamıyorum. Evin ara kapılarını kapatıyorum; izliyorum. Daha da daralıyorum. Mazoşist bir yaklaşımla telefonuma gelen görüntüleri, yayınları okuyorum.
***
Komşunun akasya ağacı çiçek açmış. Yağan yağmur damlaları asma yapraklarından yere düştükçe çıkan ses ıssız gecede yüreğimi hoplatıyor. Önce kargalar uyanıyor, ardından martılar.
Sabah oldu: İçim karanlık…