Taksim Gezi Parkı’ndaki ağaçları koruma duygusuyla başlayıp, baskıcı-otoriter iktidar anlayışına karşı direnişe dönüşen eylemlerde yoklama yapıyorum, kimler var, anlamak için:
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / Ve bir orman gibi kardeşçesine”, işte bunun hasretini çeken Nâzım Hikmet!..Mayıs’ın son günü patlayan isyanı duyup da gelmiş evimize, burada: “İyi adamların evleri mayıs aylarını hatırlatır bana bütün mayıs aylarını İstanbul’unkileri de”
Yücelerin yücesi Dağlarca, insanla ağacın bölünmez bütünlüğünü, şimdi birer ağaçta adları kazılı yiğit ölülerimizi savunmakta, burda: “Bu adam ölmüştür ama, / Düşmedi toprağa henüz vakit / Hayatını devrettik ağaçlara / Kalbi kimlere ait”
Orhan Veli, “Deli eder insanı bu dünya, / bu gece, bu yıldızlar, bu koku, / bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç” diyerek, yüreği pırpır ederek burada: “Uyandım baktım ki bir sabah, / Güneş vurmuş içime; / Kuşlara, yapraklara dönmüşüm, / Pır pır eder durur, bahar rüzgârında / Kuşlara, yapraklara dönmüşüm; / Cümle âzâm isyanda; / Kuşlara, yapraklara dönmüşüm; / Kuşlara, / Yapraklara”
Külebi, can yoldaşıyla konuşuyor, burada: “İnceydin sevgilimin bileklerinden / Daha maviydi damarların / Üşüyor musun karanlıkta / Küçük zerdali ağacım”
Turgut Uyar!..Direnirken vurulanların, onlarla omuz omuza duranların yanında, burada: “Şimdi biz haberi nerden verelim derseniz / solgun ama aydınlık olanlardan / bir taraf olanlardan / söğütlerden de olur, kavaklardan da / ve çamlardan / yırtılıp giden adamlardan / ve durup duran adamlardan”
Arıların, kelebeklerin, çiçeklerin dilinden konuşmasını bilen Nihat Behram “Buradayım” diyor, burada: “Belki kendim / belki de, beli incinip ölüme döndüğünde / iki gün iki gece / artık titremez olmuş kuyruğunu / koynumda gizlediğim sincabım için../ Sincabım sevincimdi, / süsüydü gençliğimin kuyruğundaki sihir../ En yüksek dalların en uç filizleriyle / oynaşır hâlâ kalbimdeki yerinde..”
Yobazlarca yakılmış Behçet Aysan, sökülüp atılan ağaçlarla bir, burada: “Hoşça kal / dolunayın / altında / ıhlamur ağaçlarına / kazıdığım / şey / hoşçakal uzaklarda yanan / anızların parıltısı hoşçakal”
Emirhan Oğuz, devrilen bir ağacı anlatıyor, burada: “Devriliyor...devriliyorum ardısıra böğrüm boydan boya ağulu kurşun / devriliyorum yüreğimin bütün namlu uçlarında hasan tahsin / bütün gönderlerimde yurtsever bayraklar birdenbire diriliyor gözlerim / öfkeyi unutmamalı diyor çelik bir pimdir dişlerinin arasında dursun”
“Beklenmez ama seni öptüğümde bir sabah / çayır nergisine dönüşeceğim” dizelerinin Uluer Aydoğdu’su, halkın ayak seslerini duymuş, burda! “Kalbi, kaburgalarının arasında bir küçük gök cismi”, “üstünde bir kuş öter devrim deyu!”
“Ah”lar ağacının şairi Didem Madak, bir ağaçtır artık, burda: “Güçlü bir el silkeledi beni sonra / Sanırım Tanrı’nın eliydi. / Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan. / Binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi, / Çok şey görmüşüm gibi, / Ve çok şey geçmiş gibi başımdan, / Ah..dedim sonra / Ah!”
Didem’in yanındadır Doğan Ergül, burada, direnişin uzun geceleri boyunca delik deşik uykulu: “Bahçemde kesilmiş ağaçların çiçeği / biçilmiş otların sarı sürgünü / benden önce de buradaydı gökyüzü / ışığın rüyasını yazmalıyım...gidip bir gölü delmeli.../ gidip bir gölü del...gidip bir gölü de...gidip bir gölü.../ gidip bir...akşam bulmalı...bir uyku...uykusuz...uyumalı.”
Bir acının soyağacına çalışır gibi “Bir ağacın soyağacına çalışan” Gökçenur Ç. her gün sokaklarda, eylemde, direniştedir, burda: “Ölürsem, ki ölebilirim / bir keman kutusuna gömün beni / bir sardunya akşamına, bir armutun altına”
Ağaçlarla aynı soydan geldiğini bildiğim Kadir Aydemir, “Susmak / Dağıtıyor kuşları”, biliyor; “Sessizliğin Bekçisi”dir ama suskunluğun değil, burda: “Sessizlik: Dilek çiçeği/ Bileniyor.” Ya siz ne sanmıştınız milyonların sessizliğini? “Sana erik topladım ve duttan biraz / Kilitliydi evin kapısı, zili çalmadım”. Bu incelikle bekliyor, bileniyor, burda!
“Bir ağaca âşık oldum” der Yaprak Öz, yapraktır sahiden, yaprağın özü, burda: “Bir gül ağacını budamakla geçti bu yaz / ne kadar derinden kesersen o kadar çok gonca”
“Turp otu üşüyor, battaniye verin” diyebilecek kadar insan, diyebilecek kadar şair, diyebilecek kadar derin Neslihan Yalman! Rant uğruna dört bir yanı yağmalayanların karşısında, paradan puldan uzakta, burda: “Ara sıra mülksüzlük mülk edinilmeli”
Yurdun ve dünyanın bütün şairleri, şair yüreklileri burda! Peki siz nerdesiniz, “Şimdi müzelerde yerleri belli / eski beyler, yeni beyler, bey eskileri?”