Hayatınızı bir odaya sığdırabilir misiniz? Geçmiş ve gelecek bütün dünyanızı? Yaşanmışlıkları, sevgileri, umutları? Yanlışlarınızı, doğrularınızı, sevaplarınızı ve günahlarınızı? Hepsi bir odaya sığıyor da... Pişmanlıklar yer bulamıyor kendilerine, taşıyor. Bir yardım çığlığı yükseliyor o tek göz odadan ama o çığlığı duyması gerekenler kulak tıkıyor. “Onu görmek istiyorum” diye gözyaşı döküyor Madam Soli, herkes kafa sallıyor ama elini telefona kadar uzatmıyor. O eller ki telefonun tuşlarından bir an olsun ayrılmıyor.
Bir psikiyatr anlatmıştı. Maçka’da Abdi İpekçi Caddesi’nde 300 metrekarelik evde yaşayıp da “Ben bu hale düşecek adam mıydım?” diyerek depresyona girenler varmış. Neden mi? Daha önce yalıda oturuyormuş, işas etmiş, 300 metre kareye sıkışıp kalmış da ondan.
Tek göz odada yaşamaktan zerre kadar mutsuz değil Madam Soli. Minicik, bembeyaz bir kadın. Tatlı mı tatlı. Gözleri ışıl ışıl; kâh sevinçle parlıyorlar, kâh gözyaşlarıyla. Ağlarken bile gülümsüyor. Alışılmamış, olağanüstü bir özellik. El hareketleri, adımları küçük küçük. Beni nereye koyacağını bilemiyor. Yersizlikten değil ama.
Kalabalıkta yaşıyor Madam Soli. Tek göz odada ama akranı kadın erkek birkaç kişinin arasında. Gönüllü melek hanımlar her ihtiyacıyla ilgileniyor. Yediği önünde, yemediği arkasında. Plazma televizyonu var tek göz odasında. Ve dolaplar, çekmeceler... Her çekmeceden ayrı bir döneme ait bir fotoğraf çıkıyor. Madam Soli’nin geçmişini özetleyen fotoğraşar. Kızı, damadı, torunları ve toz kondurmadığı canısı oğlu... Yakın uzak akrabaları... Bir de Şalom Gazete ve Dergileri. El Amaneser’e bayılıyor. Birtakım yazıları kesmiş ve yastık kılıfının içine saklamış. Bendenizin yazıları. Beni sorarmış her gelene. “Onu görmeyi, tanımayı çok istiyorum” dermiş herkese. Hahamından başkanına. Meşgul herkes. Bir haber veremeyecek kadar. Ben de meşgulüm. Tercümelerimle. Hem de zaman zaman totomu kaldıramayacak kadar. Nerede çalıştığımı merak edermiş Madam Soli. Evde çalışıyorum ve böylesi çok disiplin gerektirir. Nasıl bir dünya bu? Yüce Yaratan’ın yarattığı dünyadan söz etmiyorum, hâşâ. İnsanoğlu kendi yaşadığı dünyayı ne hale getirdi? İyiliği bile formaliteye bağladı.
Aslında Sera adlı vicdanlı genç bir kadın, Madam Soli’nin yardım çığlığını duymuştu. Altı ay kadar önce beni aramış ve Hasköy’e gitmek üzere sözleşmiştik ki, son dakikada Madam Soli’nin kızı Dora’nın onu bir süreliğine yanına aldığını öğrendik. Ve ziyaret suya yattı. Ben bütün kışımı ipotek altına alacak uzun bir kitap çevrisine giriştim. İşim daha tamamlanmadan yeni bir çeviri siparişi geldi. Editörüm Gila ile sizler için harika kitaplar hazırlıyoruz sevgili okurlar.
Uzun lafın kısası, Madam Soli’nin çığlığını bir duyan oldu sonunda. Kuzininin oğlu Vedat. Ne yaptı etti telefonumu buldu, sözleştik ve ertesi gün Madam Soli’nin yanına gittik. Ne sevinçle karşılandığımı tahmin edersiniz sanırım. Pek çok lafı bir araya getirmeye çalışırken, en önemlisini ağzından çıkardı nihayet: “Ben bir yanlış yaptım.” Bu küçücük, bembeyaz kadın neyi yanlış yapabilir ki, diye soruyorum kendi kendime. “Ben büyük bir hata ettim.” “Yok canım, etmemişsinizdir” diyorum kendimden gayet emin. Kim bilir ne sudan bir şeydir hata zannettiği... Ve başlıyor anlatmaya.
Kızı Dora’dan söz ediyor: Onu ne güzel giydirdiğinden, on bir yaşına geldiğinde ona bir kardeş doğurduğundan... Moiziko... Ve ondan sonra ana kız, bir daha ortak bir hayatlarının olamadığından... Oğlan çocuklarına pek meraklı Madam Soli. Kız doğurup da oğlan doğuramayanları ayıplayacak kadar. Şimdi çok utanıyor bu düşüncesinden ötürü. Ellerini kızarmış yanaklarına götürüyor mahcubiyetten.
Sıkıntılı bir bebek Moiziko. Hep ağlıyor. Ağlaması hiç kesilmiyor. Ana kız bütün hayatlarını ona adıyorlar. Doğal buluyor Madam Soli bu durumu. Kızına karşı görevlerini ihmal etmiyor bu arada. Onu evlendirip çok sevdiği damadına teslim ediyor. Öyledir aile olmak. Kız evladını eloğluna verirken elinden her geleni yapar, sonra da maddi sorumluluğundan kurtulursun. Tuzu kurudur artık. Erkek evlat öyle mi? Yaşadığın süre boyunca elin üzerinde olmalı. Madam Soli için de durum farklı değil. Moiziko’nun dertleri bitmediği için torunlarıyla bile gereğince ilgilenemiyor. “Ben hata ettim” diye tekrarlıyor.
Moiziko’yu sonunda nihayet evlendiriyor... Peki, bitti mi? Bitti maalesef çünkü Moiziko annesini ziyaret edemeyecek kadar meşgul. Çok işi var, çoook. Diyorum size, toz kondurmuyor Moiziko’ya. Oysa Dora öyle mi? Annesini hep kollayıp gözetiyor, sık sık evine alıyor. Şimdilerde yazlığına götürmüş olmalı Madam Soli’yi. “Peki,” diyorum, “Bu yaz kızına güzel bir sarılıp ve yanlış yaptığını, ona karşı haksızlık ettiğini ve onu çok sevdiğini söylesen?” Yanakları yine kızarıyor yaşlı kadının. “Yapamam. Çekinirim. Çok utanırım. Ama onu ve torunlarımı çok seviyorum.”