“Başkanı olduğum 1 Mayıs Komitesi’nde benimle çalışmak ister misin?” 4 Haziran 2008’de yazılmış sihirli cümle, Leylâ Erbil’le beni ‘tanıştıran’. Kanlı 1 Mayıs’tan yıllar sonra, şair ve yazarların, emekçilerle omuz omuza Taksim’e çıkmaları gerektiğine inanıyordu. Bunu başardık. O olmasaydı, başarılamazdı.
“Yapacak bir şeyimiz de olamaz; çelişkileri açmak, açımlamak, saydamlaştırmak, ikna etmekten başka. Dönem ‘apori’si yazmaya değecek, ömrüm kalırsa” dedi bir mektubunda. ‘Apori’, sıkça kullandığı kavram. Muamma karşısında kilitlenme, başa çıkılamayan açmaz, nereden başlayacağını bilemeyip durumu kendi kendine tartışma ve nihayet içine düşülen çukuru anlama! Diyalektik öncesi ama diyalektik yöntemin önünü açacak bir düşünme yordamı. Komünist çünkü Leylâ Erbil. Göğsünü gererek söyler bunu. Düşündüğünü, son olarak ‘Kalan’da, ‘Tuhaf Bir Erkek’te yapmaya çalıştı.
“Mustafa Kemal’i şükranla anıyorum. Düşmanlarına lanet ediyorum” diyen de odur, “Bizim şaşmaz afyonumuz, dozu değişse de, içi boşaltılmış din ve imandır, 1938’den bu yana” diyen de…
1 Mayıs Komitesi’nde, ‘ödüllü’ bir yazarın hakaretlerine maruz kaldı. Kimseden ses çıkmayınca, yanıtladım. Ömrümün en güzel iki mektubunu, Türkiye’nin en güzel iki kadınından alacakmışım meğer. Onlardan birkaç cümle: - Leylâ Erbil: “Bir insanın inanca dönmüş bilgiçliğiyle baş edemezsin. Savunmamı senin üstlenmen çok ilginç. Sanırım kitaplarımı okuyan tek sensin. İnsan utanır ne kadar da kolay söylüyorlar ‘faşist’ sözcüğünü.” Ve Füsun Akatlı: “İnanılmaz çirkinlik ve küstahlıktaki mektuba sadece sizden tepki geldiğini gördüm. Diğer arkadaşlarımız, hiçbir şey yaşanmamış gibi davranmayı ne kadar sürdürecekler, bilmem.”
Dostluğumuz böyle başladı. Dört yıl boyunca yazılan, bir kitapta toplamayı düşündüğümüz mektuplar: ‘Azrail Manastırının Kuşları’…Artık sadece bende kalsınlar istediğim.
Nazar boncuğundan kışlık fanilaya, oğlumu koruyacak ne varsa ondadır. “Kötü bir gündü!. Ama şimdi Aras’ın fotoğraflarına bakarak yatacağım. Hele beyaz mı mavimsi mi başlıklı, profilden, ağzı açık uyuyanı!..”
Gazetede / dergide birkaç cümle yazmış olsam, kar kış demeden bulur, neredeyse ilk okuyanı olup düşüncelerini paylaşır. Kibrin karşısına dikilmiş anıt-insan.
‘Haberini’ aldığımda, çıkıp bir saat çocuklarla oynadım bahçede. Dört küçük çocuk, bir de ben, denize baktık sonra bir süre. “Örümcek adamın kırmızı giysilisi iyidir, siyahlısı kötüdür” dedi, sessizliği ilk bozan. “Siyahlısı kötü, evet” dedim. “Kırmızı, iyidir.” İlk o zaman ağladım, nedense…
Bu da böyle, yazılamamış bir yazı olarak ‘kalsın’. ‘Kalan’ı kutlarken, herkesler gittikten sonra yaptığımız tango kadar kederli… Leylâ Erbil’in ancak birkaç bin okurunun olabildiği bir dünyada, birkaç insan evladına selam, en yakın dostuma veda mektubu sayılsın.
Kötü bir gündü… Ertesi günün sabahı şimdi. Onun fotoğraflarına bakarak yatacağım.
Hüsrev Gerede Cad. 128/5 Erbil Apt. Teşvikiye… O…Orada...huzur içinde uyuyormuş gibi…