Dünyada ilk kez Holokost hakkında Farsça lisanında yayımlanan ‘The Holocaust in Farsi’ adlı eserin yazarı Dr. Ari Babaknia, “Shoah, demokrasinin, batı medeniyetinin, tüm insanlığın bir dramı olarak ele alındığında bu tarihi ayıbın anlam ve boyutu daha iyi anlaşılacaktır” diyor.
Ankara’dan bir zat telefonda aradı, gazetemizin abonesi olduğunu belirtti ve 3 Temmuz 2013 tarihli gazetede yayımlanan ’90 yaşındaki bir lider’ başlıklı yazıma değinerek; Şimon Peres’in akrabalarının Holokost’ta öldürüldüğünün, büyükbabası dâhil tüm kasaba halkının sinagogunda diri diri yakıldıklarının doğru olup olmadığını sordu.
“Doğru, Peres çocuk yaşta göç ettiğinden cehennemden sağ çıkmayı başarmış az sayıda kişiden biriydi” diye yanıtladım.
“Ben onun yerinde olsam içimde korkunç bir nefret duygusu barındırırdım. Oysa Peres tam aksine yaşamını barışa adamış, son derece saygın bir kişi” dedi.
Bu tepkiyi veren gazetemiz okurunun Holokost hakkında bilgisi olan biri olduğunu düşünüyorum. Ne var ki, Holokost kavramı yıkım, kötülük ve tüm insani değerleri tehdit eden canavarlıklarla dolu olmasına karşın ancak somutlaştırıldığında anlaşılabilirlilik kazanıyor.
Bu bağlamda Yahudi olmayan ve California’da yaşayan bir İranlının, Dr. Ari Babaknia’nın, 15 yıl süren bir araştırma sonunda, Farsça lisanında yayımlanan ve bu yönü ile de bir ‘ilk’ oluşturan dört ciltlik ‘The Holocaust in Farsi’ adlı eserine değinmek istiyorum.
‘The Holocaust in Farsi’, 2. Dünya Savaşı’nda Nazizm’in yükselişi ve ‘Shoah’nın yanı sıra 20. yy.’da gerçekleşen Bosna, Kamboçya, Ruanda ve Sudan’daki soykırımları da mercek altına alıyor.
Babaknia dünyada Farsça konuşan 120 milyon insanın yaşadığını ancak Holokost hakkında bu lisanda yayımlanmış tek bir eserin bile bulunmadığını, çalışmasının büyük ilgi ile karşılandığını ve ABD’de özellikle kitabı satın alanların büyük çoğunluğunun Yahudi olmadıklarını belirtiyor. Dört ciltlik eserin satış fiyatının 200 ABD Doları olduğuna da dikkati çekelim.
Araştırmada Holokost sadece Yahudilerin değil tüm insanlığın bir trajedisi olarak ele alındığından ‘The Holocaust in Farsi’ Ayetullah rejimi döneminde işkenceye tabi tutulan ve ülkesini terk etmek zorunda kalan Müslüman, Hıristiyan ve Bahaîler tarafından da benimsenmiş.
Babaknia, “Holokost demokrasinin, batı medeniyetinin, tüm insanlığın bir dramı olarak ele alındığında bu tarihi ayıbın anlam ve boyutu daha iyi anlaşılacaktır” demekte.
Yazar, Güney California’da kırk bin İranlı Yahudi’nin yaşadığını ancak Auschwitz’de Naziler tarafından uygulanan ‘Shoah’ hakkında bilgilenmek istememelerine, bu vahşete kulaklarını tıkamalarına hayret ettiğini dile getiriyor. Anlaşılan tüm Diaspora’da, Holokost’tan fazla etkilenmeyen cemaatlerde aynı kayıtsızlık yaşanıyor.
Kitabın gelirini ‘Memorah Foundation’a bağışlayan Babaknia; “Eğitim önemli bir anahtar ancak yeterli değil. Ötekinin de acısına empati duymaya gereksinimimiz var. Aksi takdirde yeni soykırımlar kaçınılmaz” uyarısında bulunuyor.
Dr. Ari Babaknia’nin kitabının yanı sıra ‘Anne Frank’ın Günlüğü’nün de 2012 yılında ‘Aladdin Projesi’ kapsamında Farsça lisanında yayımlandığını hatırlatalım. Farklı kültürlerden ve dinlerden gelen insanları ortak bir amaç çevresinde birleştirmeyi hedefleyen ‘Aladdin Projesi’, UNESCO’nun himayesinde, Soykırım tarihinin öğretilmediği veya bir tabu olarak kaldığı ülkelerde konuya ilişkin bazı yapıtların Müslüman dünyasının en önemli dillerinden Arapça, Türkçe ve Farsça lisanlarında yayımlanmasını ve kaynaklardaki eksikliğin giderilmesini de amaçlıyor.
Türkiye Aladdin Projesi ile işbirliğini artırma kararı alan ülkelerden biri. Claude Lanzmann’ın ‘Shoah’ belgeseli bu projenin katkıları ile geçtiğimiz yıl -pek düzenli olmamakla birlikte ve nedense bazı bölümleri çok geç saatlere alınarak- TRT’de yayımlandı ve Türkiye bu yönde adım atan ilk Müslüman ülke oldu. Oysa belgeselin, merkezi ABD’de bulunan ve uydu üzerinden İran’a yayın yapan bir kanaldan Farsça alt yazılı olarak gösterilmesi İran hükümetinin sert tepkilerine neden olmuştu.
Bilgi eksikliği Soykırım’ı yalanlayan veya politik çıkarları için önemsizleştirenlerin amaçlarına ulaşmalarını kolaylaştırır. Özlem duyulan barış ve kültürler arası uyumun gerçekleştirilebilmesi için bu yönde girişim ve çabaların yoğunlaşması gerekmektedir.