“izah edilemeyen nedensiz bir nefret” sonucu katledilen dindaşlarımızı düşündükçe yaşadığımız iklimde bize yaşatılan tecrübelerin daha cesur olmamıza izin vermediğini de bir kez daha hatırladım. Kimi zamanlar gerek gazetemizin gerekse de cemaat yönetiminin yaptığı açıklamaları çok alçak sesli olarak düşünen dindaşlarımızın son yirmi yılda cemaat olarak yaşanan sıkıntıları hatırlaması bu sessiz isyanı anlamalarını sağlayabilir.
Türk Musevi Cemaati’nin on üç senedir süregelen geleneksel Ramazan iftarı daveti bu yıl 118 yıllık şefkat yuvası Darülaceze’de gerçekleştirildi. Gecenin başlangıcında her sene görmeye alıştığım tanıdık yüzler, yüzyıllık çınar ağaçlarının gölgesinde sağlanan huzur dolu ortam ve Türk musikisinin tınıları ile klasikleşmiş dost sohbetleri ile geçen bir iftar akşamı yaşayacağımızı düşünmüştüm. Gecenin ilerleyen anlarında aslında bu sene düzenlenen iftarın hem mekân seçimi hem de verilen mesajlar ile aslında diğerlerinden farklı bir iftar olduğu kanısına varacaktım…
15 Kasım 2003 tarihini yaşıtlarımız yakından bilse de gerek 21 Ağustos 2003 günü sadece Yahudi olduğu için muayenehanesinde rastgele saldırılarak katledilen Diş Hekimi Yasef Yahya’nın hazin ölümü gerekse 6 Eylül 1986 saldırısı çoğumuz için uzaklarda kalan acı olaylardır. Bu yıl Diş Hekimi Yasef Yahya’nın anılmasının iftar yemeğinden bir gün evvel olması vesilesi ile de Cemaat Başkanı İshak İbrahimzadeh’in hükümet yetkililerine ve konuklara hitaben konuşmasında Yasef Yahya’yı anması bir nebze de olsa bir hiç uğruna katledilen kardeşimizin verdiği mesaj açısından önemliydi. Cemaat başkanının konuşmasında akademik çevrelerde bile kendini gösterebilen Yahudi düşmanlığına, Tevrat üstünden yapılan hakaretlere varan bir çerçevede ortak dertlerimizi paylaşabilmesi ezberleri bozan cesur bir konuşma olarak hafızalara geçti. Gecenin sonunda “izah edilemeyen nedensiz bir nefret” sonucu katledilen dindaşlarımızı düşündükçe yaşadığımız iklimde bize yaşatılan tecrübelerin daha cesur olmamıza izin vermediğini de bir kez daha hatırladım. Kimi zamanlar gerek gazetemizin gerekse de cemaat yönetiminin yaptığı açıklamaları çok alçak sesli olarak düşünen dindaşlarımızın son yirmi yılda cemaat olarak yaşanan sıkıntıları hatırlaması bu sessiz isyanı anlamalarını sağlayabilir.
Her zaman yüksek sesle olamasak da toplum olarak sesimizi yükseltebileceğimiz ortak acımızı haykıracağımız anlar da vardır. Her ne kadar gerek 6 Eylül gerekse 21 Ağustos anmalarına benim gibi birçok yaşıtım katılamasak da, toplumumuza ortak acıları hatırlatmak ve gençleri bilinçlendirmek cemaat yönetiminin görevi olmalıdır. Tabelasında sadece Yahudi ismi yazdığı için ve bir sonraki saldırının maddi kaynağını bulmak amacıyla hunharca katledilen Yasef Yahya’yı, bundan tam on yıl evvel gencecik Yoel’i, Anette’i ve diğer kardeşlerimizi de yok eden yine aynı “sebepsiz nefretti.” Geride kalan bizler, her yıl bazen sinagogda bir avuç cemaat gönüllüsü veya mezarı başında bir avuç seveni ile onları anmak yerine, toplumca bu felaketleri senede bir kez olsa da ne kadar konuşur, hatırlatır ve anlatırsak o zaman o kardeşlerimiz de bir hiç uğruna gitmemiş olurlar. 15 Kasım 2003 günü şans eseri hayatta kalan bizlerin önünde ise şimdi toplumca unutmamak için bir tarih daha var: 23 Ekim 2013
Bu yıl 15 Kasım saldırılarının anması 23 Ekim’de yapılacak ve uzun süredir cemaatin çeşitli kurumlarından gönüllü bir ekip bu anmanın diğerlerinden farklı olması için uğraşıyor. O gün birer genç olanlarımız bugün yetişkin bir birey, çocuk olanlar ise geleceğimizi oluşturacak birer genç olarak aramızdalar. Bar Mitzva kulüplerinde, Göztepe’nin spor salonunda ismini gördükleri kardeşlerinin neden anıldıklarını bilmek en çok da o günleri yaşamamış küçüklerimizin hakkı. Belki ilerde bir gün sinagogda karşılaşabilecekleri, ama hunharca katledilip cennete giden ağabeylerini, ablalarını senede bir gün olsun anmak onlara vereceğimiz en anlamlı bilinçtir. Belki o zaman her yıl mezarı başında bir avuç seveni ile anılan, hepimiz adına aramızdan ayrılan kurbanların ailelerinin dinmeyecek acılarını da bir nebze olsun azaltabiliriz. Gelin bu yıl insanlığın yok olduğu o acı dolu saatlerde geride kalanlar olarak birbirimize kenetlenelim. Gönüllü kardeşlerimizin hazırladığı objeler acılarımızı hatırlatsın.
15 Kasım doğru zaman!
Unutmadık ve buradayız demek için!
Gelin unutmamak için birbirimizi yaşatalım!