Geleceğe dair

Köşe Yazısı
14 Ağustos 2013 Çarşamba

NEDİM BÜYÜKABOLAFYA


Geçmişten geleceğe yön vermek, plan yapmak bütün insanların yaptığı bir durum. Bunun aksini düşünmek pek de mantığa uygun gelmiyor. Buna rağmen Demir Lady Margaret Thatcher’ın hafızamdan silinmeyen bir sözünü sizinle paylaşmak isterim; “geçmişi takip etmek ileriye giden bir arabada manzarayı dikiz aynasından seyretmek gibidir.”

Bu söz, bana her ne kadar geçmişle ilgilenmememiz gerektiğini söylese de hayatın akışı içinde bunun mümkün olmadığını görmekteyim. Geçmişte yapılan doğru atılımların insanları veya olayları daha doğru konumlarda ileriye taşıdığına hep şahit olmuşuzdur.

Futbolda da öyle değil midir? Çok yakın zamanda oynanan Galatasaray-Arsenal karşılaşmasında Drogba’nın attığı ikinci gol bana göre kaleci Muslera’nın ileriyi görmesiyle kazanılmıştır.

Bugünden ileride bizi nelerin beklediğini aşağı yukarı tahmin edebilmek için ise birkaç sene geriye dönmek gerekiyor; ben de 2000 senesine geri döndüm.

2000 senesinden bugüne Türkiye’de spor, siyaset ve ekonomide nasıl köklü değişimler oldu hatırlamak istedim.

Siyasette 2001 yılındaki ‘anayasa krizi’ olarak adlandırılan kitap fırlatma meselesi Türkiye’yi yıllardır özlediği tek partili iktidar dönemine taşıdı. Başa gelen bu parti ilk olarak Türkiye’yi borç batağından kurtarmak istedi. Kendisine koyduğu sıfır borç hedefini IMF’de başardı, ama maalesef IMF’ye sıfır borç yaparken diğer yandan Türkiye’nin dış borcunu 400 milyar dolara taşıdı.

Yeni hükümetin kendisine koyduğu diğer siyasi hedef ise komşuları ile sıfır sorun oldu. Başta bu söylediklerinde başarı sağladı ise de geçen zaman içinde bu hedeften de oldukça uzaklaşıldı. Şu an için maalesef sorun yaşamadığımız hiçbir komşumuz kalmadı.

2008’de Amerika’dan dünyaya yayılan ekonomik krizin Türkiye’yi teğet geçtiği söylenirken, dünya ekonomistleri bu krizden en çok Türkiye’nin etkilenebileceğini söylemekteler. Son altı ayda İstanbul Borsası’nın en çok değer kaybeden borsa olduğu söyleniyor.

Peki, sporda durum nasıl?

Futbolda Galatasaray’ın kazandığı 2000 yılı UEFA Kupası ve Süper Kupa Avrupa’da gözleri Türkiye’ye çevirdi. 2003 yılında gelen dünya üçüncülüğü aslında sonun başlangıcı oldu. Bu tarihlerden sonra ülke olarak hiçbir varlık gösteremedik. Futbolun dışında devşirme atletlerle kazanılmış tek tük başarılar arkasından Olimpiyat Şampiyonluğu getirdi. Aynı yarışta hem birinci hem de üçüncü olmak gibi inanılması zor bir başarıya Türkiye imzası attık. Bu seneki Akdeniz Olimpiyatları’nda en fazla dopingli sporcusu olan ülke Türkiye oldu. Bu da Olimpiyat Şampiyonu atletler için bazı dedikodulara sebep oldu.

Geçen zaman içinde Avrupa’da başarılarımızdan çok skandallarımız konuşuldu. İlk olarak Beşiktaş Kulübü mali borçları nedeniyle Avrupa kupalarından men edildi. 3 Temmuz 2011’de başlayan şike soruşturmaları, jet hızıyla değerlendirilip dosyalar ‘şike yoktur’ kararıyla rafa kaldırıldı. Şike soruşturmaları sırasında adı olaylara karışan bir kulübümüz yine Avrupa kupalarından men edildi. Bunun nasıl bir karar olduğu anlaşılmadı çünkü aynı takımın şampiyonluğu tescil edildi. Fakat geçenlerde UEFA yaptığı açıklamada şike soruşturmasının kendileri için bitmediğini iki Türk kulübüne Avrupa kupalarından men kararını vererek gösterdi. Bu zaman diliminde Türkiye de boş durmadı; adı şike skandalına karışan bir kulübün başkanını TFF’nin başına getirdi.

Siyaset merkezli olan ve toplumsal bir krize dönüşen ‘Gezi Parkı’ olayları da sporda bazı garip olaylara sebebiyet verdi.

Sahada görmediğimiz dayanışma bu toplumsal olayda yaşandı. Fakat ne var ki bazı zaruri sebeplerden dolayı başka takımın sahasında oynamak zorunda kalan bir takıma kira sözleşmesine  ‘siyasi tezahürat yapılmayacak’ maddesi eklendi. Eğer bu kural ihlal edilirse sözleşmede iptal edilecek.

Siyasetimiz, ekonomimiz ve sporumuz bu temellerle geleceğe hazırlanmaktalar. Bu temeller üzerine inşa edilmeye çalışılan siyaset, ekonomi ve spordan ne bekleniyor merak ediyorum…

Bu paslarla nasıl bir gelecek bizi bekliyor hep beraber göreceğiz…