Yazın şu son günlerinde gözlerimin önünde bir sis perdesi var. Hiçbir şeyi yeteri kadar umursamıyorum. Okul hayatına yurtdışında devam edecek olan oğlumun gidiş zamanı geldiğinden. “Aman ne var Skype yaparsınız” diyebilirsiniz. Ama yıllardır güne uyandırarak başladığınız minik yavru tası tarağı toplayıp gidince uyum sağlamak biraz zor olabiliyor. Bu yüzden etrafımda tepki vermeyi gerektirecek pek çok olay geliştiği halde eskisi gibi beynime Şske vuramadı çoğu. Örneğin ‘hamileler evde otursun’ diye bir demeç okudum. Aman uğraşamayacağım dedim içimden… En iyisi gözlemsel hoş bir yazı yazayım diyorum. Şnancial Times’ın yeni yazarı Lucy Kellaway’in önerilerine bakacak olursak yazdıklarımızı okutmak için anlaşılmaz imalardan şakalardan ve aforizmalardan kaçınmak gerekiyormuş zaten. Ayrıca hiçbirimizin yeri doldurulamaz değilmiş. Yani gazetenin içine varlığımızla damga vuramıyorsak bizi kapı dışarı etmeleri an meselesi.
Öncelikle bir kitaptan bahsetmek isterim. Alain de Botton’un ‘Cinselliğe Nasıl Farklı Yaklaşırız’ adlı incelemesi. Sağolsun de Botton her konuya bilimsel yaklaşmayı sevdiğinden bu konuyu da şemalarla ve açıklamalarla tartışmaya sunmuş. Nasıl bazı sanat eserlerini çekici bulup diğerlerinden ilk bakışta ürküyorsak insanların da seçimlerini yaparken aslında dile getirilmeyen binlerce fetişten ve arkasında yatan pek çok deneyimden yola çıktığını anlatıyor. Tek eşlilikte cinselliğin yokuş aşağı gitmesinin önüne geçilebileceğinden tutun, pornograŞnin insanların düşünme kapasitesini ne hale getirdiğine kadar, komik örneklerle insan davranışlarını inceliyor. Aldatmayı bile uzun vadeli bir ilişki içerisinde perspektife oturtabiliyor. Evliliği dört tarafı sürekli çekiştirilerek düzeltilmeye çalışılan bir çarşafa benzetiyor. Bir tarafını fazla çekince diğer tarafı mutlaka bozulan… Kitabı alıp bir tatil gününde okumanızı tavsiye ederim. İnceleme yazısı olduğu için sonuç bölümünü de çıtlatmamda bir mahzur yok sanırım. De Botton özetle şöyle diyor: Cinsellik olmasa belki daha dertsiz bir hayatımız olurdu. Ama cinsellik insanları evinden ve kendinden dışarı çıkmaya, ilgi alanlarını genişletmeye, okumaya, bilmeye tetikliyor. Katılalım mı?
Son olarak da tatilci davranışlarından bahsetmek istiyorum. Instagram abonesi iseniz zaten ünlüler dahil herkesin ayak parmaklarını gözlemleyip tatillerine bir miktar dahil oldunuz demektir. Ben temel olarak üç tür tatilciye rastladım. Birincisi okulda da gördüğümüz etkisiz tür. Yani birileri yol alırken aynı vakti tüketip elle tutulur bir şey üretmeden etrafa bakanlar. Deşarj olmayı gerektirecek kadar hiç yorulmamış olanlar. Tatil bitince yine vakit öldürmeceden oluşan hayatına geri döneceği için tatilde de pek bir verim kaydedemeyenler. Ne varlıkları ne de yoklukları sorgulananlar. İkinci tür, iş hayatında yoğunluğu nedeni ile kafaca aşırı enerji tükettiğinden tatilde tamamen frenleri boşaltıp bu sefer bedenen sınırlarını zorlayıp bütün nimetlerden faydalanmak isteyenler. Üçüncü grup ise Yunan adasında önüne konan laosa dalarken aynı anda da mevcut hayatına artı değer katacak hamleler yapabilenler. Mutluluğu dengede yaşayabilen, kopmaya gelmiş de olsa akıllı telefonu aracılığı ile ufak bir hamle yapıp bütün tatil bedavaya getirebilecek dengeli tipler. Her işini doğru yapacağına dair bir rahatlığa sahip bu tür tatilde olmasa da hayatı tatil gibi mutlu geçirdiği için benim favorim…
Bu yazıdakiler size tanıdık geldiyse gazetedeki varlığımı sürdüreceğim demektir...