Ki Tavo peraşasını okuyanlar dinleyenler bilir. Peraşanın büyük bir kısmı uyarılar içerir. Tora’yı yerine getirmediğimiz durumlarda tarihimizde büyük felâketlerin olacağı söylenir. Ne yazık ki toplum olarak bu konuyu zaman içinde unuttuğumuzdan bu felâketler birer birer başımıza gelmiştir. Tarihimizi okuyanlar felâketlerin sebep olduğu yıkımları çok yakından bilirler. Tanrı’nın ‘özel bir toplum’ olarak nitelendirdiği ve sorumluluk verdiği bu halk neden bu büyük felaketlerle karşı karşıya kalmıştır? Bu uyarılar her yıl okunduğuna göre kişi neden kalbini bu yolda yönlendirmemiştir? Bu uyarıları okuduktan sonra bu yola sapmak kimin cesaret edebileceği bir davranış olabilir? Bu konuda sorulabilecek sayısız soru vardır. Bazı soruların cevabı aşikârdır ancak nedense bazı soruların cevabı henüz keşfedilmemiştir. Uyarıların sonunda Tora bu kehanetlerin gerçeğe dönüşebilmesi için önemli bir sebep açıklamaktadır.
“Her şeye fazlasıyla sahip olduğun bir zamanda, Tanrı’n Aşem’e mutluluk ve dürüst bir kalple hizmet etmediğin için.” (Devarim 28/47)
Pasuktan anlaşıldığı gibi bu kehanetlerin felâkete dönüşmesinin sebebi Tora’nın emirlerini yapmamak değil yerine getirirken ‘mutluluk’ hissetmemiş olmamızdır. Yahudi olmaktan heyecan ve gurur duymamış, TeŞlin takmak bizlere mutluluk vermemiş, Pesah kutlaması bizlere bir duygu katmamıştır. Kısacası Yahudi olmanın önemini kavrayamamış olmak lanet öngörülerinin gerçekleşmesinde en önemli etkendir.
Rabi Yisahar Frand, Rabi Yohanan Zweig’a dayanarak Tora’nın hiçbir yerinde “mutlu ol” şeklinde genel bir emir olmadığını anımsatır. Eğer lanet öngörülerinin gerçekleşmesindeki temel neden ‘mutlu olmak’ ise Tora’nın bir yerinde bu konuda bir emir olması gerekecektir. Ancak 613 mitsva arasında böyle bir emre rastlamak mümkün değildir.
Devarim 16/15’de yazılı olan “sadece mutlu olacaksınız” emri sınırlı bir emir olup sadece Sukot bayramı için geçerlidir. Teilim 100/2’de yazılı olan “ivdu et Ad… besimha - Tanrı’ya mutlulukla hizmet edin” Tora’nın doğrudan bizlere bir emri değildir. Şimdi durum daha da karışıktır. Tora emretmediği bir şeyi uygulamadığımız için neye dayanarak bir ceza öngörmektedir?
Rabi Zweig’a göre bu dünyada iki tip insan mevcuttur. Birincisi her zaman mutlu olan ikincisi ise hiçbir zaman mutlu olmayan. Hiçbir zaman mutlu olmayan insan her zaman elindekinden daha fazlasını hak ettiğini düşünür. “Zengin miyim? Elbette bu tahsil ve bu çalışma ile ben olmayayım da kim zengin olsun?” “Çocuklarım mı var? Evet de bundan daha doğal bir şey var mı?” “Sağlıklıyım ama zaten sağlıklı olmam gerekmiyor mu?” Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür ve bunlar hemen her gün çevremizde sıklıkla duyduğumuz sözlerdir. Rabi Frand’a göre bir kişi hayata balıklama dalıp, sahip olduğu her şeyin zaten kendi hakkı olduğunu düşünerek yaşadığı takdirde hiçbir zaman mutlu olmayacaktır. Çünkü elindekiler asla onu tatmin etmeyecektir.
Diğer tipteki insan ise elindekinin Tanrı’nın bir hediyesi olduğunu kavrayan insandır. Tanrı’nın bu hediyeleri ona sunduğunu idrak eden ve bununla mutlu olmayı seçen insandır ki bu tipteki insan her zaman mutluluğa daha kolay ulaşır.
Kişi kendisine ‘ödenmesi gereken’ bir borcu aldığı zaman bundan çok fazla mutluluk duymaz. Çünkü bu paranın kendi hakkı olduğunu düşünür. Ama birden hiç de aklında olmayan bir çekle iyi bir gelire kavuşan insan mutludur. Çek beklenmedik bir anda ortaya çıkmıştır.
Hayatta her şeyi ‘borçları geri toplama’ olarak gören kişi kendini evrenin merkezi olarak görür. Ona göre dünya sadece kendi etrafında dönmektedir. Uyarıların ‘mutluluk’ konusuna merkezi bir rol vermesinin nedeni de buradadır. Evrenin merkezinde kendilerinin olduğunu zanneden insanlar merkezde Tanrı’nın olduğu bir evreni kabul edemezler. Bu tip insan hem Tora hem de mitsvalara karşı bir antitez oluşturur. Tora bizlere merkezinde Tanrı’nın olduğu bir dünya olduğunu öğretmektedir. Bizler Tanrı’nın çocukları ve O’na ibadet edenleriz. Esas olan Tanrı’dır bizler değil.
Mutluluk kavramı insanın yaşamla ilgili bakış açısı konusunda önemli bir aynadır. Bu yüzden sadece mitsvaları yerine getirmek değil bundan mutluluk duymak da gerekir. Konunun temelinde bu kavram bulunmaktadır.