Büyükler hayal kurma becerisi ve hakkını yalnızca çocuklarda görür. Türk toplumu olarak biz; tam gerçekçi olmayı seçer, hayalden uzak durmayı da meziyet sayarız.
Hayatta belli kırılma noktaları vardır bizim için: evlenmek, çocuk yapmak, meslek sahibi olmak gibi… Bunlardan biri için diğerini feda edebiliriz. Sanki hepsini istemeye hakkımız yokmuş gibi. Azla yetinmeyi seçeriz.
Belki de bize zamanında aza kanaat etmek öğretildiği içindir bu, ya da toplumda daha çok takdir görmek içindir. Sonuçta yaşımız büyüdükçe hayal kurmayı unuturuz. Hayal kurmayı, fazladan bir şeyler istemek zannederek kurduğumuz hayallerden suçluluk duymaya başlarız. Kalbimiz, biz büyürken kabuk bağlar yavaş yavaş.
Oysa hayal kurmanın suçla, günahla, yanlışla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Hayallerimiz bizi bir çocuk masumiyetiyle istediğimiz yerlere taşır. İçinde yaşamak istediğimiz bir dünyayı kurmamızı sağlar. Bu dünyanın sertliğinden bizi az da olsa uzaklaştırıp kurallarını yalnızca bizim belirleyeceğimiz bir hayatın içinde kısa bir zaman için taşır bizi.
Bir öğrenci için güzel bir okulda okumaktır, okulunu bitiren için iş bulmak… Aşksız yaşayanlar için aşkı bulmak, bulanlar için de bunun meyvesine sahip olmak. İşi küçük olanlar için işi büyütmek, beş parası olmayanlar için piyangodan para çıkmasıdır. İlla ki vardır bir şeyler kalbimizin gerisinde. Bunları önce düşünür sonra da elde etmeye çalışırız. Makul hayaller, bize ve başkalarına zarar vermedikçe hayatımızın kalitesini arttırır.
Hayalden korkan bir toplum olduk. Daha iyisini, daha güzelini, daha doğrusunu istemek yanlış gibi geliyor artık. Hâlbuki önce elimizdekilerle yetinmeyi bilmek, bunlar için sonsuz şükretmek sonra da daha iyisine ulaşmak için uğraşmak, bütün büyük dinlerde emredilen değil midir?
“Mesela şöyle kocaman bahçeli bir evim olsa…” diye söze başlayan birini, aman canım gül gibi evin var, daha ne istiyorsun, diye susturandadır hayal kuruluğu… Okuduğu okuldan memnun olmayan, doktorluk yerine mimarlığı seçmeyi arzu eden bir gence, otur oturduğun yerde, üniversiteyi yeniden baştan mı okuyacaksın, diyerek akıl verendedir yanlışlık…
Hayalin gerisinde istek vardır. Akıllı bir insan kendi için zararsız hayaller kurmayı bilir. Bahçeli bir evi olmasa da büyük balkonunda çiçek yetiştirmeyi, tıptan ayrılamasa da resim galerisi açmayı, hayatını kendi eliyle renklendirmeyi becerir.
Hayallerimiz bize birkaç beden büyük gelse de biz hayatı kendi bedenimize uydurmayı biliriz. Böylece gerçeklerimiz ölçüsünde, hayal kurma yeteneğimiz daha çok gelişir.
Sınırları kaldırmak ürkütücü olsa da biraz genişletmekten kimseye zarar gelmez. Aklın sınırlarını zorlamadıkça kuracağımız her hayal, bizi yepyeni güzelliklere taşır. Bunun için yalnızca cesaret lazımdır.
Hayal kurmak başkadır, hayalperest olmak başka…
Gerçekçi olmak başkadır, ümitsiz olmak başka…
Bu iki sert uca sırtımızı dayayıp canımızın yanmasına seyirci kalmak yerine gerçekçi hayaller kurabilen sonra da bunları gerçeğin kendisine dönüştüren biri olmayı seçmeliyiz.
Memnuniyet, mutluluk, güzellik, sevinç ve iyilik duyguları varken acı gerçeklerin altında ezilip kapkara dünyalar yaratmak niye?
Bırakalım hayallerimizin pembeliği az da olsa ışık versin karanlıklara…
Çünkü yaşımız büyümüş olabilir ama kalbimizin çocuk tarafına sus demeden ona arada bir kulak vermek çok keyiflidir.