İnternet ve sosyal medyanın hayatımızda yarattığı kolaylıkları, iletişim devrimini ve zaman tasarrufunu inkâr edecek değilim. Lakin bunlar mutlu etmiyor insanı. Önemli bir araştırmanın sonuçları ezber bozacak nitelikte.
Zamanın ruhu tüm alışkanlıklarımızı, daha doğrusu keyif ve oksijen aldığımız güzelliklerimizi bir bir yok ediyor. Gözlerimizin önünden tek tek kaybolmaya yüz tutuyor gizli sevgililerimiz. Asıl mesele, zamanın ruhu sürekli evrim geçirirken insanın bu dönüşümü aynı hızla yakalayıp yakalamamasında yatıyor, belki de…
Yurt dışına her gittiğimde, özellikle Paris, devasa kitabevlerinde saatlerce, yorulmak bilmeden kitap dünyasının sihirli adalarında kaybolduğuma tanıktır olmuştur.
Yalnız başıma binlerce kitabın arasında nasıl da büyük zevkle dünyadan uzaklaştığıma sadece o kitapların yazarları şahittir. Kitap dünyası; vatandaşlarına, yani kitaplara dokunma, hatta koklama ve bize, sanki bilinmeyeni onların içinde keşfedeceğimizi inandıracak kadar naif ama bir o kadar da saldırgan bir heyecana izin verdiği için çıkmak istemem o sihirli evrenden. Bir kitabın içine dalmışken, göz ucuyla başka bir raftaki kitabın ismine takılıp daha büyük bir keşifte bulunacağım sanısıyla çocuksu kalp çarpıntısı ile geçer o rüya âlemi saatleri… Sonra çıkarsınız dışarıya; gerçek olan çirkin hayata dalarsınız ve o zaman daha iyi anlarsınız insanın en çok ihtiyacı olanın, o düş âleminde her şeyi unuturcasına kayboluş fantezilerinde yattığını.
Post modern hayat şimdilerde ise oksijenimizi elimizden almak için güçlü bir atağa geçmiş durumda. Kitabevleri yavaş yavaş şehirlerimizden kaybolmaya yüz tutuyor. Zira ‘dijital dünya’ denilen yeni zaman dünyası, bize düş âlemini çok görüyor. Kitabevlerine ve kitabın kendisine karşı topyekûn bir savaş açmış durumda. İnternetten yapılan satışlar ve ‘e-book’ denilen, ruhsuzluğun daniskası sanal kitabı elde etmenin kolaylığı, onları giderek yok ediyor. Sayfaların kokusunu almadan, yapay bir ışıkta okunacak sözde kitabın satırlarında ben keşfedecek bir hazine bulamıyorum nedense. Zira heyecanlanamıyorum.
Anlayacağınız, mutluluğun formülünde kimine göre çok, kimine göre az bulunan kitap okumanın zevki mekânlarıyla birlikte yok oluyor…
Ve pek tabii ki bu lanet ‘trend’ en hızlı bir şekilde zaten sayıları az olan İstanbul kitabevlerini de vuruyor. Beyoğlu’ndaki tarihi ve çoğumuzun anılarının yattığı kitap dünyaları bir bir teslim oluyor, post modern kapitalist sisteme. Yüksek kiralar o mütevazı kitabevlerinin kaldıracağı düzeyde değil artık. Rant denilen canavar, daha çok uluslararası giyim, gıda ve içecek markalarının yanında yerini alıyor. Artık, kitap dünyalarında gezinmek anılarda kalacak çok yakında. Her şeyimizi internet ile ruhsuz klavye dokunuşlarıyla yapacağız ve mutlu olduğumuzu sanacağız. Büyük romanların unutulmaz sayfalarını elektronik dokunuşlarla keşfettiğimizi sanacağız safça. Her post modern eylemimizde olduğu gibi, bu güzelliğimizi de içi boşaltılmış, asli ruhunu kaybetmiş bir alışkanlığa dönüştüreceğiz…
Lakin internet dünyasının sosyal medya kısmı ile haşır neşir olanlara kötü bir haberim olacak. Eskiden mahallelerin sokaklarında yaptığımız sıcak ve adam gibi sohbetleri şimdilerde evlerin tenha ve yalnız köşelerinde sessizlik içinde Facebook ile yapanlar, yapılan araştırmalara göre, bu platformu kullanmayanlara göre daha mutsuz insanlarmış.
Şaşırdınız büyük ihtimalle. Nedeni basit oysaki. Abartılmış yaşam kareleri, ‘düzeltilmiş’ fotoğraflar ve sanki orada bulunanların hep mutlu ve başarılı bir hayat yaşadıkları illüzyonu, insanda kıskançlık yaratıp giderek onu bunalıma, yalnızlığa ve son tahlilde depresyona itiyormuş. Başkalarının yazdıklarını okuyanlar sorunun kendilerinde olduğunu sanıp yalnızlığa düşüyorlarmış. Diğer bir deyişle sosyalleşmek için Facebook’u kullananlar gittikçe yalnızlaşıyorlarmış. Nasıl bir tezat resim ama!
İnternet ve sosyal medyanın hayatımızda yarattığı kolaylıkları, iletişim devrimini ve zaman tasarrufunu inkâr edecek değilim.
Lakin mutluluğu başka dinamikler taşıyor insana. En büyük yanılsama da mutlu olduğunu sanan mutsuzlar ordusunda olsa gerek.
Ben başa döneyim ve son sözümü söyleyeyim:
Kitabevimi geri istiyorum!