Sevmek güzeldir. Hep yazarım, kişi en başta kendini sevmelidir, kendine iyi davranmalıdır ki, sevmenin ne olduğunu bilsin. Ama yalnız kendini seven kişiden ne hayır gelir, bilemeyeceğim. Aslında biliyorum da, söylemeyeceğim.
Orhot Tsadikim, 15. yüzyılda Almanya’da yazılmış bir Yahudi etiği kitabı. Bir derleme aslında. İlk basıldığında Sefer Ha-Midot ismini taşıyormuş. Kitabın yeni nüshaları çıktıkça, yazıcılardan biri, ismini Orhot Tsadikim şeklinde değiştirmeyi uygun görmüş.
Orhot Tsadikim’e göre insan, başkalarını sevme konusunda kendini eğitebilir. Yani doğuştan sevgi böcüğü olmayabilirsiniz ama uğraşa uğraşa arkadaşları ve komşularıyla iyi geçinen, sevecen birine dönüşebilirsiniz. Bunun da çeşitli kuralları var. Aşağıda bulacağınız bu kuralları ‘kopyala-yapıştır’ yaptığımı düşünmüyorsunuz herhalde. Sadece ilkelerden esindim, geri kalan bütün laf kalabalığı ve ilave fikirler bendenize aittir efendim.
Tatlı dilli olun. Ne demişler, tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır. Sözcüklerinizi özenle seçin. En son söyleyeceğinizi en baştan söylemeyin. Her durumda söze bir merhaba ile başlayın. Aşem’in selamı, bütün gergin durumları gevşetmeye katkıda bulunmalıdır. Olur da durum gerginliğini korur ve karşınızdaki sizi zor durumda bırakacak sözler ederse, karşılık vermeyin. Bilgelerimize göre sizi utandıranlara, aşağılayanlara cevap vermezseniz, Gelecek Dünya’dan pay alırsınız.
Başkalarının yükünü paylaşın. Yük derken kastettiğim, manevi yük tabii. Onların acısına acı katmayın. Hafif olun. Hafifletin.
Başkalarıyla ateşli tartışmalara girişmeyin. Hem boşa nefes tüketmemiş olursunuz, hem de kendiniz başta olmak üzere, kimseyi germezsiniz. İnsanoğlunu kemikleşmiş fikirleri konusunda ikna etmek kolay mıdır sanıyorsunuz?
Herkesi güler yüzle, sevinçle karşılayın. Yüzünüzde dostça bir ifade olsun. Her şey bir tebessümle başlar. Bu arada dostça davranacağım diye davetkâr olmamaya dikkat edin. Etrafta gülümseyen bir yüzü yanlış yorumlayacak çok fazla boşta insan var. Demek ki, burada “tanıdık bir ortamda” diye eklemek gerekiyor.
Endişeli ya da kızgın görünen insanları yatıştırın. İnsanlara dertlerinin ne olduğunu sorun. Islak bir mendil uzatın, sıkıntılarını dinleyin, belki çare, sizdedir.
Karşınızdakini hem sözlerinizle, hem de hareketlerinizle onurlandırın. Kimseye yukarıdan bakmayın. Aksine, karşınızdakinin isteklerine öncelik verin. Kuralların en zoru herhalde bu, sevgili okurlar. Aklınızdan “Ne kadar güzel konuşuyorsun...” demeyi geçirseniz bile, nedense bunu karşınızdakine söyleyemezsiniz. Bir şey, açıklaması zor bir duygu, size engel olur, geçiştirirsiniz. Geçiştirmeyin, ıskalamayın, ertelemeyin, ihmal etmeyin. Zirvedekinin bile samimi, güzel sözler duymaya ihtiyacı vardır.
Başkalarını yargılamaktan kaçının. Yargı sizin işiniz değil. Ayrıca terazinizin ayarı bozuk olabilir. Ne demiş bilgelerimiz? “Kimseyi, kendini onun yerine koymadan yargılama!” Hatta yargılamanın yerine, insanların iyi yönlerine, iyi hallerine odaklanın. Ve yukarıda da belirttiğimiz gibi, bunları yüzlerine söyleyin.
İnsanlarla ilişkilerinizde dürüst olun. Karşınızdaki farkında değilse ya da farkında olduğu halde ses çıkarmasa bile, hakkını yemeyin. Daha da iyisi, karşınızdakinin hakkını, kendi hakkınızmış gibi koruyun, kollayın.
Çıkar sağlayacaksanız ille de, başkaları lehine çıkar sağlayın. Örneğin bir yardım kuruluşu lehine. Başkalarının sırtında yükselip kendinize çıkar sağlamayın.
Başkalarına yardım elini uzatın. Hem fiziksel, hem parasal açıdan. Cimri olmayın. Tanrı cimrileri sevmez. Bunu demişken... En başta kendinize karşı cömert olun. Üç kuruş tasarruf edeceksiniz diye canınıza işkence çektirmeyin. Fazladan üç kuruşunuz varsa tabii. Yahudilik, çileciliğe hoş gözle bakmaz.
Dedikodu yapmayın, dedikodu yapılan yerde durmayın. Evet, itiraf ediyorum, dedikodu cazip olabilir ama çok da can yakar: Üstelik hem yapanın, hem yapılanın, hem de dinleyenin canını yaktığı bile olur. Ateşle oynamayın diye öğretmediler mi size küçükken? Dedikodu yapanların arasından uzaklaşmak, buna eğilimi olan kişiler açısından caydırıcı olacaktır.
Komşunuzla iyi ilişkiler sürdürün. Komşu komşunun külüne muhtaçtır ne de olsa. Ama komşuluk edeceğim diye komşunuzun evini “komşu kapısına çevirmeyin”! Dostane bir ilişki sürdürmek çok güzel ama insanların mahremiyetine saygı göstermek gerekir.
Bu konuda bilgelerimizin çeşitli yorum ve deyişleri var. Örneğin:
“Ayağın komşunun evine az girsin ki, senden sıkılıp nefret etmesin” (Mişle 25:17).
Raşî’ye göre, nasıl ki fazla bal yemek insanın midesini bulandırırsa, sık ziyaretler de ev sahibinin konuktan nefret etmesine yol açar.
Doğru söze ne denir?
Esen kalın sevgili okurlar.