Eşim zaman zaman takılır: “Evlenmeyi kabul ettiğinde, beni sevmiyordun!”
Bu yakınmaya karşı, yine aynı savunma:
“Sevmiyor değil, diyorum. Sevdiğimden kuşkuluydum, ama ‘Evet!’ derken emin olduğum bir şey vardı: Beni seviyordun!”
Aradan kırk yıla yakın bir zaman geçtikten sonra, bu sözler elbette ki karşılıklı takılmalardan öteye geçmiyor; ancak söylediklerim, bir gerçeği de yansıtıyor: Sevildiğimden emin olmasaydım, o gün, o adımı atmaktan belki de kaçardım diye düşünüyorum. İyi ki diyorum, bir karar aşamasının eşiğinde yalnızca yüreğimin değil, daha çok aklımın sesine kulak vermişim!
Kendimden yeterince söz ettim, sanırım. Bir öyküyle sürdürelim:
Nergis ölünce kır çiçekleri üzülmüşler, ona gözyaşı dökmek için ırmaktan su damlaları istemişler. Irmak, “Ah demiş, bütün su damlalarım gözyaşı olsa bunlar yalnız benim ağlamam için Nergis’e yetmez, onu seviyorum” demiş.
Kır çiçekleri, “Ah, diye içlerini çekmişler. Nergis’i biz de öyle çok severdik ki.... Nasıl bir güzeldi o!”
“Güzel miydi?” diye sordu Irmak. Kır çiçekleri de, “Onu senden daha iyi kim bilebilir, dediler. Her gün kıyılarına eğilmiş, sularında güzelliğini izliyordu.”
Irmak şöyle yanıtlamış: “Eğildiği zaman, gözlerinde kendi sularımın yansımasını gördüğüm için onu seviyordum!”
Bu sözler, bana çok benmerkezci geliyor. Yıllar önce, eşime karşı sergilediğim davranışın tümüyle karşıtı! Ayrıca ırmağın yanıtı ister istemez şu soruyu akla getiriyor:
-Biz kendi yansımamızı, karşımızdakinin gözlerinde gördüğümüz için mi onu seviyoruz?
Yanıtımızın ne olacağı hiç önemli değil! Nitekim Goethe de, “Ben sizi seviyorsam bundan size ne?” demiş. Katılmıyor olsam da, sevgi konusundaki her yaklaşım, mutlaka içinde bir gerçeği barındırıyor. Bu konuda yazılmış binlerce kitap, on binlerce yazı, ancak yazarının penceresinden bakılarak kaleme alınmış, kendi gerçeğini anlatan ürünlerdir. Ayrıca seven bir insanın nasıl bir davranış sergileyebileceğini kestirmek olanaksızdır, diyorum. Kimi tümüyle suskunluğa gömülürken, kimi saldırganlaşabiliyor, kimi ölüyor, kimi de öldürebiliyor... Kuşkusuz bu söylediklerimiz uç noktalardır, ama aynı aşk yelpazesi içinde, her biri önemli bir yer alabiliyor.
Şili’nin ünlü şairi Pablo Neruda, Matilde’ye Sone’de şöyle diyor:
Sevgimin iki canı var seni sevmeye. / Bu yüzden sevmezken seviyorum seni / ve bu yüzden severken seviyorum seni.
Sevgi konusunda parmak kaldırıp söz aldığımızda, her birimiz, ancak yüreğimizdeki birikimi, aklımızın eleğinden geçirerek dile getirebiliyoruz. Bundan ötesi, en hafif deyişiyle ‘ahkâm kesmek’tir.