David OJALVO
Bilindik ve eski bir öyküdür, “Denizyıldızı’nın Hikâyesi”. En sevdiklerim arasındadır; çünkü üç yönden de anlamlıdır benim için. Farklı şekillerde bilinen bu öyküyü hatırımda kaldığı şekliyle aktaracağım önce; ardından da üç bakış açısını paylaşacağım.
***
Adamın biri, gün doğumuna yakın okyanus sahilinde yürüyüşe çıkmış. Issız sahilde, rastladığı bir diğer adam denizyıldızlarını teker teker kumsaldan alıp, okyanusa atıyormuş. Dönüp ona demiş ki:
- Neden denizyıldızlarını suya fırlatıyorsun?
- Okyanus çekildi ve az sonra güneş doğacak. Suya kavuşamazlarsa, ölecekler.
- Ama yüzlerce, binlerce denizyıldızı var sahilde; neden uğraşıyorsun, ne fark edecek? Hepsini kurtaramazsın!
Bunun üzerine adam bir denizyıldızı daha almış yerden ve okyanusa göndermiş.
- Bak, artık onun için fark etti…
***
Bu kısa öyküden ilk bakışta çıkartılan kıssadan hisse, genele değil de elimizdeki güce odaklanarak bir fark yaratılabileceği yönünde. Bardağın dolu tarafını düşünmektense, boş taraflarından biriktirmeye başlamak… Hatta inandığınız bir değer, bir davada tek başına yürüseniz de, umut bakidir. Azim ve emek, başkalarını da etkileyebilir, amaçların birleştirici gücü kendini gösterebilir.
Denizyıldızının hikâyesinde, sadece idealist kahramanı değil, onu eleştiren adamı da önemsiyorum. Ya çevremize yönelik ya da kendimize dönük, o eleştirel, hatta karamsar çizgiyi benimsiyoruz bazen. “Ne değişecek ki?”, “Ne için uğraşayım?”, “Neden bu mücadele?” gibi sorular ve nicesi. Dünyanın gidişatı ve bireysel geleceğimize verdiğimiz değer çatışabiliyor. Gençliğin hayalleri, idealleri gençlikte kalıyor böylelikle. “Yıllar, alıp götürüyor” denir hatta. Sanırım idealleri kaybetmenin sonucu da sıradanlaşmanın ta kendisi. Sahildeki iki adamın da hangi yollardan geçtiklerini ciddiyetle ele alıp, tartışabiliriz.
Öyküdeki üçüncü espri de denizyıldızının ta kendisi. Empati zor değil… Denizyıldızı ile kader ortaklığı kurabiliriz. Sular çekildi ve güneş bir açıdan bizim aleyhimize doğuyor. Bizi kurtaracak idealist bir kahraman var mı? Sahilde durumumuzu umursamayanların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor mu? Ne olacak? Doğanın iradesine saygı nerede başlar, yapabileceklerimizin sınırını ne belirler? Elbette pratik hayatta örnekleri somutlaştırmak gerek; ama hep gayret etmemiz, çalışmamız gerektiği çok açık. Orada özel bir iç huzur da saklı. Başarılı olabilme kaygısının ötesinde, emek vermenin, yaşama dair hakkaniyetli davranmanın huzuru. O zaman gün doğumuna, güneşe gülümseyebilmek buruksa da, haksız değil.
***
Miladi takvime göre 5 Eylül’de, İbrani Takvimi yeni yılı göstermekte. İyi temenniler her daim, her fırsatta baki. Özellikle de son dönemde bölge ve dünya barışının korunmasına dönük dualarla… Artık zaferlerin karşılığı, kazanılan savaşlarda değil, sürdürülebilen barışta saklı.
Toplumsal huzurun temelinde zaman, kendisine seyirci kalınamayacak kadar değerli. Geçmişin güzel anıları, geleceğin umudu ve hatta bugünü yaşamaktan öte varoluşçu duygularım. Kaderi, doğayı, dünyanın dönüşünü anlamlandırma çabası kadar hayata sarılmalı. Sonuçta kendimize ve güneşe anlatacaklarımız var.