Karaköy’den yukarı tırmanan merdivenler gökkuşağı renklerine boyandı. Şahsi bir girişimci esnaf tarafından hızlıca bir şekilde tasarlanıp bir günde uygulaması tamamlandı. Ve ertesi gece yarısı belediye tarafından merdivenler tekrar eski gri haline getirildi. Bu kısacık senaryoda pek çok kişi kızacak söylenecek şey buldu. Efendim, merdivenlerin gökkuşağı renklerine bürünmesi bazı zihniyetlere ters gelmiş. Hayata renk katmayı bilmeyenler, sadece tek tip insana tahammülü olanlar tuhaf griye geri döndürmüşler merdivenleri vs. Halbuki karşı çıkanların tam da düşünemediği bir yön var bu olayda. O da, merdivenlerin proje onayı alınmadan boyanmış olması. Bu seferlik esnaf kişinin zevk sahibi olması bundan sonraki projelerde de aynı şansın devam edeceği anlamına gelmez. Olayda usul hatası var. Farz edin ki sabah uyanıyorsunuz evinizin önündeki sokak kendini bilmez zevksiz bir mahalleli tarafından yeşil, sarı ve kırmızı renklerden oluşan tuhaf bir hale bürünmüş. Şehrin herkesin göz zevkine açık bölgelerinde biraz proje kontrolü ve ahenk gözetilmesi bence şarttır. Örneğin ben, Boğaz’ın incisi köprülerimize bakarken her seferinde içim burkuluyor. Dünyadaki en güzel konuma sahip bu zarif mimariye hiç yakışmayan, doğada bulunmayacak kadar çirkin renklerden oluşan neon lambaların bir cümbüş halinde hançer gibi gözümüze sokulmasından gayet üzgünüm. Eminim doğal aydınlatmalarla şehrin genel ahengine, tarihine ve endamına daha uyumlu bir görüntü sağlanabilirdi. Başka bir örnek de Louvre’un avlusunda bulunan cam ve metalden oluşmuş piramit. Klasik tarzdaki müzeye uyumsuz olduğunu düşünenler çoğunluktaydı.
Dünya yüzünde renkleri ile anılan pek çok şehir var. Bunların hepsi gözde turist şehirleri de değil, sefil işçi şehirleri de var. Örneğin Meksika’da Guanajuato adlı bölgenin tamamı gökkuşağı renklerinden oluşuyor ve UNESCO koruması altına alınacak kadar güzel. Aynı şekilde Peru’nun Lima şehri, gecekondu gibi evler, barok tarzı evler ve neo-klasik evlerin cümbüşünden oluşsa da renkler ve ahenk inanılmaz. Gerek Hindistan’da gerekse Kuzey Avrupa ülkelerinde de renkli mimari fazlası ile kullanılıyor.
Kısacası demek istediğim şu: Tek tip insan olmakla sıradan zevklere boyun eğmek arasında bir karar vermek zorunda kalmak istemiyorum. Merdivenlerin renklendirilmesi içimize mutluluk katıyorsa bunu yapmayı usulüne oturtmaya çalışalım. Robert Lisesi’nde öğrencilerin kullanımı için ayrılmış geniş bir kantin vardı. Bu kantindeki iki duvarı öğrencilerin renklendirmesine izin vermişlerdi. Ancak her kafasına esen buraya gidip proje veremiyordu, zaman içinde sanata yatkın insanlar ön plana çıktıkça onların duvar yapmaları uygun hale geliyordu. Karar mercilerine zevk ve vizyon sahibi insanların gelmesine çalışalım. Korkarım ki usulsüzce girişirsek genelde etrafı saran zevksizlik ve sıradanlık renklendirme projelerine de sıçrar. Karşı çıktığımız olgu ters teper. Ahenk içinde yaşamak istiyorsak estetik kararları işlerin ehline bırakmakta fayda var. Yoksa seçeneklerimiz her işte olduğu gibi vasatın hegemonyasına boyun eğmekten veya her tür başkaldırıyı griye boyamaktan ibaret…
‘Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu,
Birinciliği beyaza verdiler.’