Pazar sabahı saat 09.30. Mimar Yusuf Kohen ile uzun süredir üstünde düşünülen ve Neve Şalom Vakfı’nın yararına olabilecek bir projenin detaylarını görüşmek üzere Neve Şalom Kültür Merkezi’nde randevulaşmışız. Hem onun hem de benim yoğunluğumuz malum; üç kez erteleyerek nihayet pazar sabahını ayarlayabiliyoruz. Cemaatin en göz önünde olan kurumunun yükü omuzlarında, her ne kadar bir profesyonel olsa da en ufak hatanın tüm cemaati etkileyeceğinin bilincinde, ekibi ile birazdan gerçekleşecek cenaze törenine hazırlanıyorlar. Şişhane otobüs durağından Büyükhendek Sokağı’na kadar etrafta dizili onlarca lüks araçtan, çaylarını yudumlayıp koyu bir muhabbete dalmış şoförlerden vefat edenin önemli bir şahıs olduğunu anlıyorum. Sinagog kapısına yaklaşırken etraftaki basın mensupları ve sayıca fazla güvenlik görevlisi dikkatimi çekiyor. Kıyafetim cenazeye uygun olmadığı için Yusuf Ağabey’e haber verip tören bitimini dışarıdaki bekçi kulübesinde bekliyorum. İkram edilen çayı yudumlarken, cemaatin güvenlik için yapmak zorunda olduğu harcamaları düşünüyorum. Her bir dua için sinagoglarda bulunan tüm güvenlik teçhizatları, görevlilerin yol, yemek masrafları, görünmeyen harcamalar ile ince elenip sık dokunulması gereken bir tablo ile karşılaşıyorum. İsveç gibi ülkelerde cemaatlerin güvenlik harcamalarını devletten talep edebildiklerini düşününce içim burkuluyor. Bu sırada birkaç turist, rehberleri eşliğinde sinagoga girmeyi deniyor, tören nedeni ile geri dönmek zorunda kalıyorlar. Projemizi düşünerek “Gelin sizi bir süre İtalyan Sinagogu’nda, Neve Şalom Müze’de gezdirelim, tören sonrası içeri girebilirsiniz” demek istiyorum. Bir süre sonra rahmetli Albert Hakko’nun cenazesi sona eriyor. Birbirinden şık giyimli hanımlar ve beyler yapılan ikazlarla hızlıca mekândan uzaklaşıyorlar. Tören sonrası aynı hızla bu kez sinagog saat 12.00’deki ilk düğüne hazırlanıyor. Siyah örtülü masalar yerine beyaz örtüler, siyah kipalar yerine beyazları değiştirilirken, kortejin süslemeleri ve düğün müzikleri de sinagogu mutlu bir atmosfere hazırlıyor. Doğumlar, evlilikler, ölümler hayatın birbirine bir o kadar yakın ama bir o kadar da farklı gerçekleri… Saatler evvel içlerinde acı ile sinagogdan çıkan kalabalığın yerini hayatlarının en mutlu gününü yaşayacak bir çift alacak birazdan… Yusuf Kohen’in mezarlığa Bet –Din görevlilerini götürmesini beklerken, soluğu elimde kâğıt-kalem kulenin altındaki kahvede alıyorum. Yolda bu kez başörtülü bir gelinle damat karşıma çıkıyor, bu otantik ortamda düğün öncesi fotoğraf çektirmeye gelmişler. Kültür farklılıkları olsa da mutluluğun, gülümsemenin anlamı aynı oluyor her kültürde…
Cemaat kurum ve dernek birleşmeleri… Bir süredir yakından takip ettiğim, kimi zaman da gücüm yettikçe içinde olabildiğim ‘yarınlarımızı düşünerek’ hayata geçirilen projeler… Avrupa yakasındaki gençlik derneklerinin tek çatı altında birleşmesi her iki derneğin de ruhunu kaybetmeden bir arada olmasını planlayan, maliyetleri azaltıp cemaate yararlı olan bir proje olarak yeni yılda gerçekleşiyor. Bu proje, çoğumuz için yakın hatıralarımız da olsa bulundukları binaların kira olduğu düşünüldüğünde kültürel anlamda bir kaybımızın olmadığı aksine artık farklı seslerin birlik olduğu ve çoğumuzun kabul edebildiği bir fikirdi. Geçen hafta, sevgili Yakup Barokas’ın köşe yazısının son satırlarında değindiği endişeleri ise diğer projelerin hayata geçirilirken toplumla daha açık paylaşılması ve kültürel değerlerimizi de bir kez daha toplumca düşünmemiz gerekliliğini hatırlattı. Nitekim Yakup Barokas, yazısında “Türk Yahudi Cemaati’nin de kentsel dönüşüm akımına kendini kaptırıp, kültürel değerlerinden kopmamasını” dilemekteydi. Hafta içi İhtiyarlara Yardım Derneği’nden Beki Hanım’la yaptığım telefon görüşmesinde “kurumun geçmişine değinen, bağışçılarımıza teşekkür eden yeni bir kitap çalışması” yaptıklarını öğrendiğimde de aynı hüznü hissediyorum. Tarihi eserlerimize, kültürel değerlere önem veren biriyseniz ve bir süredir etrafınızdaki değerler bilinçli bir şekilde yok ediliyorsa sizin de bu tarz bir konuya objektif yaklaşmanızı beklemiyorum. Hahambaşı Rav İsak Haleva’nın Roş Aşana mesajının bir bölümü de bu projelerin altını çiziyor: “Cemaatimizin vakıf, kurum ve kuruluşlarının bundan böyle şartların elverdiği en akılcı bir biçimde yönlendirilip yönetilmesi büyük önem taşımaktadır.” Hahambaşı Haleva, sevgi ve kardeşlik, dostluk ve barış içinde tüm fertleri projelere destek vermeye davet ediyor. Bir yanda çoğu dindaşımızın anılarının olduğu, kimimizin evlilik törenlerine şahitlik eden Zülfaris Sinagogu, yaşlılarımızın evi haline gelmiş İhtiyarlar Yurdu gibi kültürel değerlerimizi yansıtan binaları düşünürken, öte yandan genç bir çiftin çocuklarını Musevi Lisesi’nde okutmak isterlerse çağın şartlarında nasıl bir yük altına gireceklerini de hesaplamaya çalışıyorum. Bundan yirmi yıl sonra tıpkı şimdi büyüklerimin bana “Bak oğlum burada bir zamanlar adını Apollon Sineması’ndan alan Apollon Sinagogu vardı” demesi gibi, benim de oğluma “Bir zamanlar şu lokantanın olduğu binada, Zülfaris Sinagogu vardı, hatta sokağa da adını vermişti. Manası gelin perçemiydi,” dediğimi düşünüyorum. İçim burkulsa da oğlumun geleneklerinden kopmadan bizden daha iyi şartlarda eğitim alacağını düşünmek endişemi bir nebze olsun azaltıyor. Cemaat başkanı ve müşavirler konu ile ilgili her toplantıda ellerindeki sayısal verileri paylaşıyorlar. Yıllardır çekirdekten bu cemaate hizmet eden Başkan İshak İbrahimzadeh ve ekibinin özverili çabalarından ve yarınları düşünerek atılan adımlardan bir an bile kuşku duymuyorum. Geriye tek çözüm olarak yine içimizden hayırseverlerin bu binaları ticari amaçla satın almaları veya kiralamaları kalıyor. İhtiyaç duyulan maddi imkânlara farklı projelerle sahip olunabileceğini düşünen tüm bireylere de cemaatin kapısının açık olduğunu tahmin ediyorum. Zülfaris Sinagogu ne kadar müze olarak kullanıma uygun tartışalım, Neve Şalom’un üst katında gençlerin tasarımı ve tüm gerçekleri ile bizi anlatan, haftanın altı günü yerli yabancı tüm ziyaretçilere açık bir müze fikri şimdiden beni heyecanlandırıyor. Hahambaşılıkta saklı kalan arşivleri itina ile ölümsüzleştirecek bir ekip mayıs ayından bu yana harıl harıl çalışıyor. Mekânlar olarak küçülürken varlık olarak güçlenebileceğimiz bu dönemde yetkililere düşen görev sabırla, genç yaşlı demeden karşıt fikirlere de kulak verip herkesin gönülden projelere katılımını sağlamak olmalıdır. Yıllardır yurt bildikleri Hasköy’den yeni evleri Galata Barınyurt’a gidecek yaşlılarımızın bu süreci acısız atlatması yeni kuruma verilecek isimden önce hepimizin ortak görevidir. Gelin bayramlar sonrası bir pazar günü toplanıp onlara yalnız olmadıklarını hissettirelim. Vicdanımızın muhasebesini yaptığımız bu günlerde duygularımıza yenik düşmeden “yarınlarına güvenle bakacağımız” yepyeni bir cemaat çatısını beraberce oluşturalım. Umudum, vazgeçmek zorunda kaldığımız değerlerimizin bizlere ileride daha aydınlık bir gelecek olarak geri dönmesidir. Tizku Leşanım Rabot,Gmar Hatima Tova…