Azınlık, sosyolojik olarak bir devlette sayısal bakımdan az, başat olmayan ve çoğunluktan farklı niteliklere sahip gruplar olarak tanımlanmaktadır. Gayrimüslim de, azınlık da pek sevmediğim kavramlar. Ne var ki farklı bir tanımlama da bulamıyorum. Peki, yirmi yıldır bir azınlık gazetesinde köşe/başyazı yazmak nasıl bir duygu? Bu soruya yanıt vermek zor.
1993 yılından itibaren gazetemize toplam 750 köşe yazısı ve başyazı yazdım. (Gerçekleştirdiğim söyleşiler vs. bunun dışında).Yine de her seferinde kara kara düşünürüm bir başyazıda ele alınması gereken veya gerekmeyen konular nelerdir diye…
2007 yılında Sabah Gazetesi’nde Sonat Bahar’ın yaptığı bir söyleşide bana şu soruyu yöneltmişti:
“Cemaatle organik bir bağınız var. Bu tarafsızlığınızı etkiliyor mu?
- Cemaatle ilgili konular tabii ki hassas konular. Cemaatten yazdıklarımızla ilgili hiçbir zaman baskı gelmez. Fakat bizde oluşan bir otosansür var. Neyin yazılıp, neyin yazılmayacağını aşağı yukarı biliyoruz.” (26.08.2007).
Biliyoruz da !.. Ben kişisel olarak bunca yıla rağmen çoğu zaman bu ikilem ve tedirginliği üstümden atabilmiş değilim. Ancak cemaatten hiçbir zaman hiçbir baskının, en ufak bir müdahalenin gelmediğini o gün olduğu gibi bugün dahi kesinlikle söyleyebilirim.
Başlamışken arşivlere göz atmayı sürdürdüm.
Hürriyet’in ‘Keyf’ ekinde Simla Yerlikaya; “Başyazarı çay ve simite çalışan gazete ‘Şalom’ 60 yaşında” diye başlık atmıştı altı yıl önce (6 Ekim 2007). Oysa sadece gazetemiz değil Türk Yahudi cemaatinin tüm kurumları yüzlerce gönüllünün fedakârlıkları sayesinde ayakta.
Günün değişen yaşam koşullarında bu durum daha ne kadar zaman sürebileceği düşünülmesi gereken ayrı bir sorun. Pek çok kez yazılarımda bu konuya değindim. ‘Yahudi cimri olur’ diye genel bir kanı vardır. Günümüzde ise tam tersi, Türkiye’de Yahudiler olmayan paralarını harcıyorlar, hem de cömertçesine… Pek çok baba mesleği yok oldu. Genel konjonktüre uygun olarak gençlerin oldukça yoğun çalışmaları gerekiyor. Aile reisinin kazancının yettiği, hanımların ise kurumlarda, hayır işlerine gönüllü olarak zaman ayırdığı dönem geride kalıyor.
Vatan Gazetesi’nde yayınlanan, “Şok olduk! Hitler’in kitabı vitrinde yer alıyor ve bestseller oluyor” başlıklı söyleşide ‘Son Mohikan’ lakaplı Arda Uskan’ın; her daim güncelliğini koruyan “Dünyayı Yahudiler mi yönetiyor?” sorusuna şu yanıtı vermişim:
“Türkiye’deki 20 bin Yahudi için bu söz konusu olabilir mi? Bir belediye başkanı bile seçemeyiz. Amerika’da beş milyon Yahudi var. Ama dünyayı yönettikleri bana bir komplo teorisi gibi geliyor.” (6 Mart 2005).
Yıllar çabuk geçiyor, yeniden bir yerel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçimi arifesindeyiz. Bu nedenle de 2007 tarihinde, seçim öncesi tarafıma sorulan iki soruya verdiğim cevapları aktarmak istiyorum:
“Cumhurbaşkanlığı sürecine ilişkin görüşleriniz nelerdir?
- Herkesin hemfikir olduğu bir cumhurbaşkanının olmasını tercih ederdim. Ama Abdullah Gül’ün İsrail gezisinde bulundum.(…) Ben Abdullah Gül’ün insan ilişkileri açısından çok sıcak, yakın bir insan olduğuna inanıyorum.
Tayyip Erdoğan ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?
- Tayyip Erdoğan hahambaşılığı ziyaret eden ilk başbakan oldu.” (Sabah, 26.8.2007).
Tüm bir cemaatin her konuda bağdaşık görüşlere sahip olması beklenemez. Ancak o yıllarda dahi verdiğim yanıtların yaşadığı her ülkeye karşı derin bir sevgi ile bağlı, kendisini bir yabancı değil o ülkenin gerçek bir yurttaşı olarak görmek isteyen, yasalara her zaman saygılı tüm Türk Yahudileri tarafından paylaşılacağına inanıyorum.