Şalom Aleyküm

“İş işten geçti”… Jean Paul Sartre’ın her satırında bizi düşündüren yapıtların biridir. ‘Les jeux sont faits’ adıyla Fransızca yayınlanan bu eser Eve ile Pierre isimli iki genç sevgilinin bir şans daha verildiğinde aşkı hayatlarındaki her şeyden üstünde tutup tutamayacaklarının bir sınavını anlatır bizlere…

Mois GABAY Köşe Yazısı
25 Eylül 2013 Çarşamba

“İş işten geçti”… Jean Paul Sartre’ın her satırında bizi düşündüren yapıtların biridir. ‘Les jeux sont faits’ adıyla Fransızca yayınlanan bu eser Eve ile Pierre isimli iki genç sevgilinin bir şans daha verildiğinde aşkı hayatlarındaki her şeyden üstünde tutup tutamayacaklarının bir sınavını anlatır bizlere…  Bedeli sevdiklerini kaybetmek ve bir girdabın içinde sürüklenmek de olsa, farklılıklarını bir yana bırakıp birbirine koşan bir kadınla erkeğin tutku dolu aşkıdır bu eseri bir solukta okumanızı sağlayan. Son sayfasına geldiğinizde oturup uzaklara bakar, hayatınıza girenlerin, eski aşklarınızın size neler öğrettiğini hatırlarsınız. Her aşk size hayatı en baştan öğretir, çoğu zaman acı çekerek. Hayat değişir, siz değişirsiniz ama bir o kadar da değişmez kalır kimi duygular. Aşk ise tek sahici zenginlik olarak hep aynıdır. Aşkın gözü kördür derler. Birbirinizi her an arzulayan bir çiftseniz eğer, kimsenin sizin hakkında ne düşündüğünü gerçekten önemsemezsiniz…

Hayat boyu yapılan zor seçimler vardır. Kimileri yapmak zorunda kalır bu seçimleri, bazen ailesini bazen de o zamana kadar hayatında olan herkesi bir yana bırakma pahasına da olsa… Bu seçimler değiştirebilir tüm bir ailenin geleceğini, hayallerini ve hayat bir anda yufka yürekli oluverir; dinlemez içinizdeki gerçekleri. Farklı kültürden biriyle evlilik ya da aşk dolu bir evliliğin herhangi bir nedenle bir anda sona ermesi…  Sonrasında “nereden bilebilirdik” diye başlayan, genç her erkek veya kadının uzak bir ihtimal olarak görmek istediği hayatın gerçekleridir. Durup dururken, dünyada ve ülkemizde onca sorun varken, nereden çıktı bu konular demeyin. Kipur günü Neila öncesinde cemaat yetkililerinden dinlediğimiz konuşmalar, farkına varmaktan belki de vazgeçtiğimiz ya da üzerinde yeterince düşünmediğimiz bu hassas konuları hatırlattı. Farklılıklara rağmen her şeyin tozpembe başladığı hikâyelerde genç çiftin yeni dünyaya gelmiş çocuğunun hangi kültürün içinde büyümesi konusu gündeme geldiğinde farkındalık kendini gösterir. O ana kadar tercihini, bulunduğu ortamı, doğal kabul eden, dine kendini en yabancı hisseden erkek bile, çocuğuna kültürünü geçirmek için kendini sorumlu hissedebilir. Peki, şimdiye kadar sayısız cemaat ortamında “Yahudi kimdir?” sorusunun bile tartışıldığı bir dünyada her şeyi oluruna bırakıp kapıları kapatmak mıdır doğru olan bilinmezlik karşısında mağlup olmuş o genç babaya? Çok değil birkaç yıl sonra çocuğunun kendisine gelip “Baba neden annemin adı bizlerden farklı?” gibi bir soru sorması yerine onların da bir yerden bu halkaya dâhil olması sağlansa neler kazanır, nelerden vazgeçeriz?

Varlık sebebimiz olan bu konunun bir kez kapısı aralandığında bir kum fırtınasında sürükleneceğimizi ve kültürümüzü kaybetmeye ramak kalacağımızı da hissedebiliriz. Olmak ya da olamamak hesabına dayalı bir karamsarlıkla davranmak yerine, bu halkaya kendini dâhil etmeye hazır olanlara el uzatsak belki de kayıp giden değerlerimizi de bir yerden kurtarabiliriz. Henüz karışık evlilikler, boşanmalar denklemi üzerimize paldır küldür inmemişken sistemli bir şekilde bizden yardım isteyen bu seçimi yapmış ailelere yol göstermek, bir yerlerden entegrasyonu sağlamak sorunlarımızı bir nebze azaltabilir. Kendimize dürüst olursak hangimizin ya ailesinde ya da yakın çevresinde bu tarz bir örnek yok ki? Peki ya adını geniş toplumda duyurmuş birçok ünlünün böyle bir seçim yapmasına ne demeli? Gün geçmiyor ki gazetelerin magazin köşelerinde ünlü isimlerin yanında içimizden bir kardeşimizin adı anılmasın. Hupa altında dilenmiş mutlu günler bile bir gün hiç beklenmedik bir şekilde bitebiliyor günümüzde.  Kutsal yuvanın altında edilen kavgalar ilk günlerin huzurunu, iki ailenin mutluluğunu yerle bir edebiliyor kısa bir sürede. Evlilik için gün almaya giden mutlu bir çiftin yerini dini boşanma için bekleyen iki yabancı alabiliyor günün birinde. Hiç dini boşanma yapmış biriyle sohbet ettiniz mi? Aynı odada onca yaşanandan sonra karşı karşıya belki de saatlerce bekletilmek yerine sorun yaşayan çiftlere cemaat bu süreçte bir evlilik danışmanı ile görüşme hizmeti verse genç ayrılıkların önüne geçilebilir mi dersiniz? Dinin bütün uygulamalarının çağın şartlarına uyarlandığı günümüzde belki dini boşanmaları da bir daha düşünebiliriz. 

Bundan iki yıl evvel Hahambaşı Rav İsak Haleva’nın “ŞalomAleyküm” başlığı ile Newsweek dergisinde çıkmış röportajını hatırlıyorum. Tahmin edebileceğiniz gibi Rav Haleva bu röportajda cemaatin geniş toplumda yaptığı tanıtım çalışmalarından bahsetmişti. Bahsettiğim bu iki hassas konuda da iş işten geçmeden kurulacak komisyonlar ile sistemli bir çalışma yapılması, başka başka yerlere savrulan, izlerini kaybettiğimiz ya da izlerini kaybettiren kardeşlerimizi geri kazanmada önemli olabilir. Değişen koşullarda toplumumuzun fotoğrafının aynı kalmaması hüzün verse de zamana yenik düşmemek yanı başımızdaki sorunlara kulak ardı etmeyip uyum sağlamakla mümkün olabilir. Birbirimizi her daim kucakladığımız umut dolu bir gelecek dileğiyle…