Vatandaş Türkçe konuşuyor ama…

“Tambakı yaptırıp fışırdayan içeceğiz”. Günlük lisanda check-up yaptırıp efervesan içeceğiz. Haberlerde dinledim; Türk Dil Kurumu bundan böyle ‘diyaliz’, yerine ‘sürdürüm’, ‘kardiyoloji’ yerine, ‘yürek bilimi’, ‘by-pass’ yerine de ‘köprüleme’ deyimlerinin kullanılmasını önermiş. Bu liste uzayıp gidiyor.

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
2 Ekim 2013 Çarşamba

İnternete girdim; TDK bünyesinde oluşturulan Tıp Terimleri Çalışma Grubu bugüne kadar yabancı terimler yerine Türkçe lisanında 3 bin 500 kelime türetmiş. Örneğin ‘diyaliz’, yerine ‘sürdürüm’,’kardiyoloji’ yerine, ‘yürek bilimi’, ‘by-pass’ yerine ‘köprüleme’…

Tepkilere baktım. Biri; “Tıbbın evrensel olduğunu bilmeyen, bunu da ulusal şekilde göstermeye çalışanları kınıyorum” diyor. Bir diğeri; “Bir ulus kendi dilini bütün alanlarda kullanmıyorsa o ulus kendini yok etmeye başlamış demektir” görüşünü savunuyor.

Son yıllarda toplumu ikiye bölen pek çok farklı etken gibi ulusalcı olma-olmama ayırımı bu alana da mı sirayet etti diyeceksiniz.

Bu gece konuklarımıza, Türkiye’ye uğur getirdiklerini söylerken, duyduğum tükel özgü bir kıvançtır. Burada kaldığınız uzca, sizi sarmaktan hiç durmayacak ılık sevgi içinde bu yurtta, yurdunuz için beslenmiş duyguların bir yankısını bulacaksınız.”

Bu sözler Mustafa Kemal Atatürk’ün, 1934 tarihinde, İsveç Veliahtı Güstav Adolf onurunda verilen yemekte yaptığı konuşmanın girişinden alınmıştır. (Öteki Tarih-III, Ayşe Hür).  Atatürk sanki Türkçe köklerden yeni bir dilin yaratılabileceğini kanıtlama çabası içindedir.  

Ayşe Hür’e göre, Mustafa Kemal’in düşüncesi, dil tartışmaları yoluyla Türkiye’de yaşayan çeşitli grupları uluslaşma projesine dâhil etmekti. (a.g.e. sh.105).

Atatürk’ün istemi doğrultusunda toplanan Türk Dil Kurultay’ları ve oluşturulan Türk Dil Kurumu, Türkçe diline pek çok yeni kelime kazandırmış, bazı deyişler benimsenmiş ve lisana girmiş, kimi ise kabul görmemiştir.

 Dil Devrimi ve dili Türkçeleştirme girişimi ile ‘Vatandaş Türkçe Konuş’ kampanyaları arasında bir bağlantı kurulabilir, Türkçe konuşmayana para cezası kesildiği dönemler, hatta 20.yy.’ın başında Edirne’de bu yönde Yahudilere tehdit mesajları gönderildiği anımsatılabilir. Birkaç yazımda, yıllarca sonra bile olsa, ailemin günlük yaşamda, Türkçeyi kötü konuşmalarından son derece tedirginlik duyduğumu, örneğin rahmetli annemin seyyar manava; “oğlum bu limonlar niye iyi sıkılmıyor” cümlesinin son kelimesinde ‘ı’ları (i) olarak telaffuzundan yerin dibine battığımı aktarmıştım.

Hatta Kürtçe konuşmanın pek çok Doğu ilimizde, 1925 tarihli ‘Şark Islah Planı’ çerçevesinde yasaklı hale getirildiğini bilmekteyiz. 1991 yılında Turgut Özal’ın Kürtçeyi yasaklayan kanunu ılga etmesine rağmen sorun bugün dahi güncelliğini korumakta, ana dilde savunma ve eğitim hakkının anayasal güvenceye kavuşturulması halen tartışılmaktadır.

Bir lisanı yabancı kelimelerden arındırmak pek çok ülkede kabul gören genel bir eğilim. ‘Zargan’a girdim –artık sözlüğe de girilmiyor- ‘chech-up’ ın tam olmasa da Fransızca karşılığı ‘bilan de sante’. Ancak Latin kökenli dillerde pek çok deyimin ortak veya benzer olması doğal.

Bu konuda oldukça duyarlı ülkelerden biri de İsrail; örneğin tüm dünyaca ünlü ‘Beatles’ topluluğuna ‘beetles’ın karşılığı olan ‘Hipushiot’ (böcek), ‘Rolling Stone’a da yuvarlanan kaya anlamında ‘Avanim Mitgalgelot’ adını koymakta beis görmemekteler.

Benim özellikle karşı çıktığım kısa mesaj dilinin yazılı medyaya da taşınması ve ‘Yav’ türünden ünlem belirten anlamsız sözcüklerin sıkça kullanılması,..

Çok kıymetli bir kalem; “Sür eşşşşeği Girne’ye” gibi başlıklar atabiliyor, bol harfli uzatmalara yer veriyor, yabancı kelimeleri ‘feysbuk’ veya ‘tivitır’ şeklinde dil bilgisi kurallarına aykırı olarak yazabiliyorsa pek söyleyecek bir söz kalmıyor. Bu tarz kimi Şalom yazarları tarafından da oldukça benimsenmekte ki ‘Sür-Vivör’, ‘ay fon- ay ped-ay tac- ay pod’ gibi uyarlamalara yer verilmekte ve ‘Vazyeduras kon okas’ türünden başlıklar atılabilmekte.

Okur hoşlaşıyor, komik bularak keyif alıyorsa itirazım yok. Ancak ben konuya ‘ulusalcı’ bir yaklaşım yüklemeden sadece güzel Türkçemize yazık oluyor diye üzülüyorum.

***

Hintli bir baba ve Irak Yahudi’si bir annenin oğlu olarak dünyaya gelen Anish Kapoor’un sergisini gezdikten ve belgeselinde Chicago kentindeki devasa heykelini gördükten sonra niye Taksim Meydanı’nı da böyle çağdaş bir yapıt süslemesin diye düşündüm.