Dünyayı zor günler bekliyor. ‘Bitti’ denilen global terör yeniden ve daha güçlü bir şekilde ortaya çıkıyor. Batı’nın en büyük sorunu halkının artık savaş istememesi. Batı’nın genç insanı sadece kendi hayatını ‘yaşamak’ istiyor. Haksız mı?
Barack Obama ABD Başkanlığı’na geldiği ilk aylarında Bush’un aksine Afganistan ve Irak’ta yapılan ‘yanlışlar’dan hızla uzaklaşmaya soyunmuş, bunun yerine ülkesinin iç dinamiklerinin ‘yanlışları’na önem vermeye başlamıştı. Lakin hiçbir şey istediği gibi gitmemişti. Yoksul halk kesiminin özellikle sağlık sigortası rezaletiyle uğraşmaya başlamasından itibaren hem Cumhuriyetçiler’den tekme yemiş, hem de bir süper gücün dünya lideri olduğunu unutarak farklı yollara saptığında dünya gerçekleri ona dersler vermeye başlamıştı.
Birinci görev dönemini bunu öğrenerek geçirdi. Zar zor sağlık reformunu ve devrimini yapabildi. El Kaide liderini ölü geçirmeyi başardı. Dolayısıyla uluslararası terörün büyük kayba uğrayacağına inandı. İkinci dönemine yine kimi reel politikle bağdaşmayan düşlerini hayata geçirmeye çalışmakla başladı. Uzakdoğu’ya ekonomik entegrasyon bağlamında ve Çin’in ekonomik gücüne ‘dur’ demek adına bölgeye öncelik vermeye karar verdi. Ortadoğu sorununda, ilk dönemindeki kadar mesafeli olmasa da İsrail’e Cumhuriyetçilerin verdiği koşulsuz desteği esirgemeye başladı.
Lakin yine hüsrana uğramış durumda. Zira dünya lideri olduğunu unutmanın bedelini, yerkürenin en uzak köşesindeki gelişmelerle dahi görmekte. Üstelik global terörün sponsoru El Kaide’yi yenilgiye uğratmakta olduğunu söyledikten üç ay sonra örgütün eski günlerine, üstelik dünyanın değişik bölgelerinden gelen yerel desteklerle dönmekte olduğunu da gördü.
Suriye’de yine bu örgütün neler yapabileceğine de tanık oldu. Geçenlerde Nijerya’da, yan kolları olan El Şebab örgütünün bir alışveriş merkezinde onlarca sivili akıl almaz vahşetle katletmesi henüz hafızalarınızda taptaze durmakta. Libya’dan kaçırılan silahlar teröristlerin hizmetinde, çoluk çocuk öldürülmesinde kullanılıyor. Üstelik Suriye’de kullanılan kimyasal silahlar nedeniyle yapılacak askeri müdahaleyi Rusya’nın çok akıllı bir siyaset diplomasisi ile engellemiş olması ABD’nin prestijine epey zarar verdi. Ortadoğu’da Enver Sedat’ın kovduğu Ruslar, Suriye sayesinde tekrar bölge siyasetinde söz sahibi oldular. Obama ise sadece seyirciyi oynadı.
Batı dünyasının önemli bir ‘sorunu’ daha var. Batı insanı savaş istemiyor. Batı’nın genç insanı ülkesinden binlerce kilometre ötedeki meselelerden dolayı hayatını heba etmek istemiyor. Demokrasi burada belirleyici faktör oluyor. Demokrasi sayesinde Batı parlamentoları hükümetlerinin kararına rağmen savaşa ‘hayır’ diyebiliyorlar; zira halklarının sesini dinliyorlar.
Batı insanının gerçekleştirdiği zihniyet devriminin her yerde gerçekleşebilmesi bugün için pek mantıklı gelmiyor.
Zira ekonomik süreçler eşitsizlik yaratmaya devam ediyor. Bunu fırsat bilen ideoloji batağına sapmış karanlık güçlerin taraftar toplaması kolay oluyor.
Anlaşılan dünya, yükselen terörün sert gücü ile yeni bir mücadele evresine girmekte.
Eğer Batı topyekûn bir mücadeleye karar vermezse terörün tüm dehşetini topraklarında da yaşaması kaçınılmaz olacak. Ama bu mücadele sadece silahla olmamalı.
Batı’nın bir avantajı var, herşeye rağmen. Riyad’dan Pekin’e kadar halklar, otokratik ve diktatör liderlerine karşı hayata geçirmedikleri bir tepki biriktirmiş durumdalar. Batı’nın özgürlük çerçevesindeki evrensel değerlerini yayması iletişim olanakları sayesinde bugün çok daha kolay. Demokrat dünyanın desteğini alacak terörle savaş stratejisi insanoğlunu düze çıkaracak tek yol gibi görünüyor.
Yol engellerle dolu. Ekonomik dengesizliklerin en aza indirilmesi ve demokratik değerlerin dünyaya yayılması ütopik görülebilir.
Lakin bırakın insan yaşasın artık.
‘Eşkıya dünyaya hükümdar olmasın.’