ABD hali hazırda tarihi boyunca gelmiş geçmiş en basiretsiz, en kişiliksiz başkanı tarafından yönetiliyor. Suriye krizinde Rusya’nın biraz ses çıkarmasıyla süt dökmüş kedi gibi geri çekilen Obama, şimdi de ABD’yi aslında var olmayan bir ekonomik fırtınaya doğru sürüklüyor.
ABD’de bütçenin açık vermesi ve verecek olması beklenmedik bir sürpriz değil. Senato’da çoğunluğu olmayan Demokratların bütçeyi taviz vermeden onaylatamayacağı da bir sürpriz değildi. Buna rağmen Obama’nın son ana kadar beklemesinin ne olduğunu çözmek lazım. Bunun adı ya tiyatrodur, ya da basiretsizlik örneği.
Obama’nın Cumhuriyetçileri halka şikâyet etmesi ise tam bir trajikomedi. Sonraki seçimlerde Demokratların oyunu kazanmayı amaçlayan bu tip gösteriler genelde ters teper. Halk nezdinde, Cumhuriyetçiler suçlu görünmekle beraber aynı zamanda güçlü ve istediğini mutlaka yaptıran konumundadır. Obama’nın öngörüsüzlüğü ve günü kurtarmaya yönelik stratejiden yoksun politikaları ise ne yaparsa yapsın halkın gözünden kaçmıyor.
Kaldı ki, Obama hükümeti Obama-Care olarak bilinen yasadan da taviz verirse Amerikan halkının gözünden iyice düşecek. 17 Ekim’de borç tavanının yükseltilmemesi halinde ise ABD yönetimi iflasını dahi açıklayabilir.
Birçok kişi bu durumda Obama’yı ‘mazlum’ veya ‘mağdur’ olarak görebilir. Ancak ABD Başkanı’nın bulunduğu konum ve yönettiği ülkenin gücü itibariyle ‘mazlum’ veya ‘mağdur’ olma hakkı yok. Bu olsa olsa gücü ‘beceriksizce’ kullanmak olarak adlandırılabilir.
Kabul edilmesi gereken bir gerçek de var ki Obama ABD’nin başına son derece zor bir dönemde geçti. En önemli başarısı ekonomik krizi bürokratları ve ekibiyle beraber ABD’den uzaklaştırması olarak adlandırılabilir. Ancak bu başarısına rağmen genelde uyguladığı pısırık ve kişiliksiz politikalar sebebiyle tarihe ‘ABD’nin ilk siyahi Başkanı’ özelliği dışında başka hiçbir sıfatla geçeceğini sanmıyorum.
***
Geçen hafta sonu Sakıp Sabancı Müzesi’nde sergilenen Anish Kapoor’un eserlerini görme imkânı buldum. Her şeyden önce Sakıp Sabancı Müzesi’ne bir İstanbullu olarak teşekkür etmek isterim, birbirinden güzel bu eserleri İstanbul’a getirip şehrimizde sergilediği için. Normal koşullarda gidip yerinde görmemiz gereken sergileri İstanbulluların ayağına kadar getirmesi ve cüzi sayılacak bilet fiyatlarıyla bunu başarması aslında teşekkürden çok daha fazlasını gerektiriyor.
Anish Kapoor’un sergisi ise İstanbul’a getirilen sergilerin en zoru olsa gerek. Tonlarca heykelin Sabancı Müzesi’ne getirilişi gerçekten meşakkatli ve pahalı olmuştur diye tahmin ediyorum.
Ancak heykeller, heykelden ziyade objeler, öylesine sıra dışı ki, insanı bir anda bambaşka bir boyuta taşıyabiliyor. Müzeye gideceklere önerim sergiyi gezmeden önce sanatçı ile ilgili bilgi almaları veya en azından sergide yer alan tanıtım filmini izlemeleri...