Peraşamız bu hafta Yahudi ulusunun ilk atası olan Avraam’ın hayatının başlangıç evrelerini incelemektedir. Tanrı’nın Avram’a ilk emri “Leh Leha Meartseha: Ülkenden, doğduğun yerden ve babanın evinden ayrıl, sana göstereceğim ülkeye git” (Bereşit 12:1) şeklindedir ve Avram bu emre hemen itaat etmiştir.
Avram bu emre uyan ilk insandır ama bunu deneyen ilk kişi değildir. Bir önceki peraşanın sonuna bakarsak, Avraam’ın babası Terah’ın da Kenaan’a doğru yola çıktığını görürüz: “Terah, oğlu Avram’ı, Aran’ın oğlu Lot’u ve gelini – Avram’ın eşi – Sara’yı aldı. Onlarla birlikte, Kenaan ülkesine gitmek üzere Ur Kasdim’den ayrıldı. Haran’a kadar geldiler ve orada yerleştiler. Terah’ın günleri 205 yıl oldu ve Terah Haran’da öldü.” (Bereşit 11:31-32).
Terah da Avraam gibi, bir şekilde kendini Tanrı’ya adama ihtiyacını hissetmişti. Ama Avraam’ın tersine, Terah görevini tamamlamamış, işin sadece yarısını yapmıştı. Putperestlikle çevrili Ur Kasdim’i terk etmiş, ama hiç bir zaman Yahudilerin yaşayacağı Erets-Yisrael’e ulaşmamıştı. Avraam’ın babası Terah, Yahudilerin atalarının ilki olabilirdi, ama bunu başaramamıştı.
Avraam’ın erkek kardeşi Aran ise, bu amaca çok daha yaklaşmıştı. Ancak Midraş’ın verdiği bilgiler ışığında Aran’ın inancının yüzeysel olduğunu görmekteyiz. Yine Midraş, Aran’ın nasıl öldüğünü anlatarak bu fikrimizi kanıtlama yoluna gitmektedir.
Avraam, Ur Kasdim’de kral Nimrod tarafından Terah’ın putlarını kırmak suçundan ateşe atılmıştı. Aran, hangi tarafı – Avraam’ı, yani Tanrı’yı mı, yoksa kendisini tanrı ilan eden Nimrod’u mu – desteklemek konusunda kararsızdır ve kendi kendine, “Avraam yaşarsa, onun tarafını tutacağım; ölürse Nimrod’un tarafında olduğumu söyleyeceğim” diye düşünür.
Avraam, ateşten sağ salim ortaya çıkınca Aran onun tarafına geçmiş ve o da ateşe atılmıştı. Midraş, Aran’ın dıştan zarar görmediğini, ama içten eriyip öldüğünü aktarır. İnancını alenen duyurması onu korumuştur; ama kendi Tanrısal inancı gibi, Tanrısal koruma da yüzeysel kalmıştır. Yahudiliğin atası olabilmek çok daha derin ve kalıcı bir imanı gerektirmektedir. Kiduş Aşem mitsvası da önceden bir pazarlık ile yapılmamalıdır. Aran bu pazarlığı kalbinde yapmış ve Tanrısal korumayı tam olarak hak etmediğini göstermiştir.
Yahudi halkını inşaa etmek, sadece putperestliği bırakmak ya da şekilci bir Yahudi yaşamı sürmekten çok daha ötededir. Yahudilik, yeni bir misyona, Tanrı sevgisiyle dolu yeni bir hayata ve bir Yahudi olarak Tanrı ile kurulacak eşsiz bir ilişkiye adanmamızı gerektirir. Bu açıdan, Avraam etrafındakilerden dikkat çekici biçimde kendini ayırmayı başarmıştır. Evini terk etmek zorunda kalmış ve yeni bir diyara gitmiştir. Bu yüzden kendisi Avraam Ha İvri – İbrani olarak tanınır. Nehrin diğer tarafına geçen olarak da algılanan bu unvan Avraam’ın birçok şeyi geride bırakmak sureti ile başka tarafa geçtiğini göstermektedir.
Yeşiva’daki öğretmenlerden biri haftalık derslerinden birinde kendi doğduğu cemaatinden zamanın “heba olmuş toprakları” diye söz eder. Öğrencilerden birinin velisi, bu tanımı duyunca alınır. Kendisi de o cemaattendi ve aynı yerden, kelimenin tam anlamıyla “on binlerce üyesiyle capcanlı bir cemaat” olarak söz etmektedir. İkisi arasındaki görüş farkı bizlere Yahudiliğin ne olduğunu, ne olması veya olmaması gerektiğini anlatmaktadır.
Öncelikle şunu anlayalım: Peraşamızın dediği gibi, Yahudi bir cemaat kurabilmek için “Yahudilerden fazlasına ihtiyaç vardır. “Avram”, ancak Tanrı’yı takip etmeyi ne kadar istediğini gösterip Kenaan’a ulaştığında ve yeni bir ulus kurmak için yerleştiğinde “Avraam” olmuştur.
Yeşivadaki öğretmen doğduğu topraklarda Yahudi’nin değil Yahudiliğin olmadığını vurgulamakta ve şöyle örneklemeler yapmaktadır. O cemaatte sadece bir Kaşer pastane vardı ve kontrol edilen hiç bir Kaşer lokanta yoktu. Cemaatte Tora çalışma grubu ya da Talmud sınıfı çocuklar için Şabat aktiviteleri yoktu. Yahudiliği anlatan kitapların bulunduğu kütüphane bulunmamaktaydı. İnsanlar Suka gibi kavramların ne olduğunu bilmemekteydiler. Yom Kipur gala dansları kendini geliştirme konuşmalarının yerini almıştı.
Görünen o ki hem Yeşiva öğretmeni hem de veli haklıdır. Cemaatte çok ‘Yahudi’ vardır ama cemaat manevi açıdan heba olmuştur. Ne yazık ki, dünya üzerindeki birçok Yahudi cemaatinde de aynı durum geçerlidir. Yahudiler bulundukları cemaatlerde genellikle asimile olmak yolunda hızlı adımlarla ilerlemekteler. Yukarıda ‘haftanın peraşası’nda örneği verilen ‘Yom Kipur gala dansı’, ‘capcanlı bir Yahudi yaşamının’ işareti olmaktan ziyade “Yahudilik yavaş yavaş ölüyor” senfonisinin hüzünlü dizelerinin son notalarıdır.
Günümüzde, her devirde olduğu gibi, Yahudi halkını canlı tutabilecek tek şey, köklü ve geleneksel Yahudilik eğitimidir. Bunu Tora’dan ve Talmud’dan ve binlerce yıllık tarihimizden bilmekteyiz. Talmud, Tora öğrenilen her evin Erets-Yisrael’in bir parçası gibi olduğunu söyler. Tora çalışan tek bir insan bile, Tanrı’nın Mevcudiyeti’nin, dünyada daha güçlü bir şekilde hissedilmesini sağlar. Rabi Yaakov Menken yapmamız gerekeni şöyle anlatmaktadır: Tanrı’ya yakınlaşmak için evini terk eden Avraam gibi, Yahudi geleceğin bir parçası olabilmek için, kendimizi ve çocuklarımızı Yahudilik eğitimine adamak güvenli bir gelecek için tek çözümdür.