Kurban Bayramı’nda İstanbul boşaldı, kentte kalanlar ise trafik cefasının çekilmediği bu güzelim metropolün keyfini çıkardılar. Medyanın daha az izlendiği, haberlerin pek okunmadığı bu huzurlu günler bana Şenay’ın ‘Hayat bayram olsa…’ şarkısını anımsattı. Ne yazık ki yaşam tüm acımasızlığı ile devam edecek.
Bayram öncesi haberleri izliyorum. Suudi Arabistan’da beş yaşındaki kızını döverek öldüren baba 8 yıl hapis ve 600 kırbaç cezasına çarptırıldı. Küçük Lama tırnakları sökülmüş, kafası ezilmiş olarak ve vücudunda yanık izleri ile bulunmuş. (CNN Türk, 8 Ekim)
Suudi Arabistan’da babanın çocuğunu öldürmesi ölüm cezası kapsamına alınmıyor. Lama’nın eşinden ayrılan annesi ‘kan parası’ karşılığı elli bin dolarlık ödemeyi diğer çocuklarına bakmak için kabul ettiğinden müebbet hapis cezası da kaldırılmış.
Cinayet, tecavüz, silahlı soygun, uyuşturucu kullanımı, zina gibi suçlarda kılıç ile kafa kesme, recm, kurşuna dizme ve çarmıha germeyle ölüm cezası uygulayan Suudi Hukuk Sistemi’nin ataerkil yapısının çocuk tecavüzleri karşısındaki aczi insanı isyan ettiriyor.
Taksim’de, mahkemelerin boşanmış ailelerin 10-17 yaş arası çocuklarını teslim ettiği bir rehabilitasyon merkezi var. 40 kadar kız çocuğunun kaldığı bu merkezin müdürü bazı çocukları fuhuş için çete mensuplarına teslim etmekte ve sonra emniyete kayıp başvurusunda bulunmaktaymış. İşin içine uyuşturucu da karışınca merkez müdürü ile çete mensupları arasında çıkan uyuşmazlık sonucu olay basına yansıdı.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin twitter hesabında suçluların en ağır şekilde cezalandırılmalarının sağlanacağını belirtti.(Hürriyet, 10 Ekim) Müdür ve iki yardımcısı gözaltına alındı.
Çocuğa karşı ülkemizde halen fiziksel ve cinsel istismarın önlenememiş olması her sorumlu yurttaşı derinden etkiliyor. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 11 Ekim günü düzenlenen ‘Dünya Kız Çocukları Günü Çalıştayı’nda; “kadın ve çocuğa yönelik şiddeti meşru göstermeye çalışanların ‘insanlıktan nasibini almamış kişiler’ olduğu yönündeki sözleri umarız uygulamada etkili olur.
Aynı gün Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in ‘derin dekolte’ açıklaması da gündeme bomba gibi düştü. ATV, yarışma program sunucusu Gözde Kansu’nun işine son verdi.
Vatan Gazetesi hükümetin konuyla ilgisi bulunmadığını ve işten el çektirmenin bir ‘patronaj tasarrufu’ olduğunu yazdı. Çelik ise twitter hesabında; “TV programındaki sözlerimden yola çıkarak ‘hayat tarzına müdahale ediliyor’ gibi bir istismar konusu çıkarmak kötü niyetli bir çabadır” dedi.
Söz tweet’lerden açılmışken, beni ve tahmin ediyorum Türk Yahudilerini en çok etkileyen ifade, IHH Başkanı Fehmi Bülent Yıldırım’ın tweet’i oldu. Mavi Marmara Gemisi’yle ilgili bugüne kadar İsrail’i suçlayan başkan, Türkiye’de yaşayan Yahudileri de hedef gösterip “hesabını vereceklerdir” dedi. (Star,10 Ekim).
Gerekçe ise gemide saldıranlar arasında Türkçe bilen ve Türkiye’de yaşayan Yahudilerin de bulunduğuna ilişkin iddiaydı.
Yıldırım, Türk Yahudilerinden nasıl hesap sorulacağı yönünde bir açıklamada bulunmadı. Ancak gerçeklerden tamamen uzak ve mantık dışı bu karalama ne yazık ki halen nefret suçları kapsamında değerlendirilmemektedir.
Haberin altında yer alan çoğunluğu olumsuz yorumlar arasında ender de olsa bazısı bir nebze olsun rahatlatır nitelikteydi:
“Musevi asıllı Türk kardeşlerim lütfen bu (…) aldanıp kırılmayın. Kaderde, kıvançta ortak, birbirine et-tırnak gibi yaşadık ve yaşayacağız.”
Tüm bu olumsuzlukların ardından Kurban Bayramı tatilinde bir süreliğine kentten uzaklaşmak ruh sağlığım açısından iyi geldi. Bu arada katıldığım GAP gezisinde Türkiye’nin farklı bir yöresinin farklı bir uygarlığını tanımaktan da sonsuz mutluluk duydum.