“Yi” yorum hocam “yi” yorum

Vladi BENBANASTE Köşe Yazısı
23 Ekim 2013 Çarşamba

İnanılmaz, 5 dakikada bir tartıya çıkıyorum, duyunca sizde inanmayacaksınız... “yi oğlum yi” metodu ile tam 12 kilo verdim... Şimdi size tavsiyem, internetin başına geçin, (tercihen önünüzde bir de bilgisayar olsun) “dabıl u- dabıl u- dabıl u- dot com” bölümüne Şalom yazın, bizim her satırı okunası “gazetelerin şahı” Şalom’un sayfasına girin. Orada yazarlar “ikon”unu tıklayın, sonra her hafta sizler için yazan bi dünya yazar var, aşaaalarda bir yerlerde Vladi Benbanaste’yi “tık”layın, sonra 26 Haziran 2013 tarihli “yi oğlum yi” yazısını okuyun. Sene sonu final imtihanında bu bölümden soru gelebilir. Demedi demeyin.

Şimdilerde çok daha iyi hissediyorum kendimi, düşünsenize kocamaaan bir Diyarbakır karpuzunu her daim taşımaktan “en azından şimdilik” kurtuldum. Ayyyy, canııım bazı okuyucularımın özendiğini duyar gibi oldum... Merak buyurmayınız nasıl yaptığımı kısaca anlatacağım. Hem de öncelikle gözümü, sonralıkla kendimi doyurarak, aç kalmadan. Anlatıyorum efendim; kalem kaaatlar hazır mı? Aslında bu işin 3 tane temel sırrı var, yavaş yemek, güne yayılmış bol su içmek ve “yi oğlum yi” metoduna bağlı kalmak...

Şimdi gelelim bunu nasıl yapacağımıza: yavaş yemek... İşte burada başka “püf” noktalar devreye giriyor. Yavaş yiyebilmek, tam kapasite acıkmamanıza bağlı. Şahsen, ben, kendim “acıktım mı?” bırak; önümde bulduğum her şeyi yemeyi; bana, “onu ye, bunu ye” diyen beslenme uzmanını da yerim. Peki bu nassı olacak? Klasik bir öğüt; sık sık, bol bol ve sizi tok tutan şeyler yiyeceksiniz... İnanın işe yarıyor! “Peki, nedir bunlar?” diyecek olursanız, işte buna cevap veremem. Yani; veririm de dooru olmaz. Benim yediklerim bana göre, peki ya size? İşte onu uzman bilir.

Efendim ben deniz çocukluğunda ve erken gençliğinde yaklaşık 15 senelik yoğun ve de disiplinli bir spor geçmişine sahip olduğum için şimdilerde; orta gençliğimde “hım-bıl spor” takılsam da var olan kaslarım kalori tüketmeye devam ediyor. (Teknks tu may masıls) Bir de spora başlayabilsem. Fil-inta olmam işten bile değil.

Uzmanımızın “bana” verdiği öğütlerden bir demet size sunayım, bodoslama konuya giriyor: Kek, pasta, börek, sütlü tatlı, unlu tatlı kebap, pizza, lahmacun, hamburger, pide... Bunlardan haftada 3 kere mutlaka yiyeceksin. Yemezsen bu program başarısız olur. Şimdi, onu yeme, bunu yeme yaparsan mutlaka kiloları vereceksin, amma ve de lakin sonsuz bir sabra sahip olmadığın için diyeti bıraktığında veya gözün döndüğünde saldırı pozisyonuna geçip haftada 3 ye dediğimden daha fazla yiyeceksin. Sonuç: bugüne kadar alırken ve verirken çektiğin bütün eziyetlere yazık olacak. Öyle değil mi, unutuyorsun ama kilo almak da aslında zahmetli bir iş, hem de oldukça masraflı. Sürekli olarak tüketebileceğinden fazlasını yiyebilmek, yemek sonrası “offf çok yedim galiba bir soda yok mu?” diyerek “hüp”letmeye devam etme durumu. Belin ağrır, dizlerin isyan eder, kalbin sıkışır, karaciğerin yağlanır... Sen bunları bile bile yemeğe devam edersin... Zor iş zor... Sonra gelsin yeni pantolonlar, takımlar, kan tahlilleri, pişmanlıklar... Masraflı iş masraflı...

 Uzman öğütleri devam ediyor: Hayatında hiç bir zaman, ben bunu yiyemiyorum olmayacak, neyi canın çekiyorsa yiyeceksin. Bir eksiklik hissediyorsan yanlış yoldasın... Tabii ki bunu abartıp kendini kandırmak için bir araç olarak kullanırsan kilo vermen mümkün olmaz... Filinta yerine fil-intalığa geçersin. Haftada 3 “abart” olmadan canın çektiğini “yi oğlum yi” yapacaksın. Şahsen, ben, kendim olarak bizzat yaptım. Abartmadan yapınca işe yarıyor. Hem göz doyuyor, hem işkembe hem de beyin.

Uzmanımız ilave ediyor; Yediklerinde önemli olan; glisemik endeksi (ben böyle duydum yanlış olabilir yazılımı... Ama buna benzer bir şey söylüyordu) Yediğin şey fazla daha fazla kalorili olabilir. Yeter ki glisemik endeksi düşük olsun... Bu çok önemli, işte sana bir püffff nokta daha.

Az da olsa mutlaka spor; mesela haftada kaç defa 15 dakika egzersiz yapabiliriz? 1, 3, 5 her ne ise... Ama mutlaka yapalım. Buradan başlayalım. Sonrasını zaten vücutlarımız ister, sen de bunu yapmaya ihtiyaç hissedersin. Toparlayalım; spor, yavaş yemek ve boool su içmek. Biliyor musun (uzmanımız bana soruyor, size değil) “acıktın! Yemen gerek” sinyallerinin % 70’i aslında “susadın! su içmen gerek” sinyalidir. Vücuda 7X24 hamallığını yaptığın o hain yağ hücreleri bazı sinyalleri yanlış algılamana sebep olur… Acıktın mı? Dur! Hemen yeme, bir şans tanı kendine; önce 2 bardak su iç… 10-15 dakika bekle. Yeme hissin geçmez ise otur bizim listeden veya kaçamak 3 gün menüsünden abartmadan “yi evladım yi.”

“Yağlar” Truva atı gibidir. Bizler sadece onları hammallığını yaptığımızı zannederken, atın içinden çıkan düşman ajanlar tüm vücudumuza sayısız kötülükleri acımasızca yapar, sağlığımızı ve tüm dengemizi bozarlar sonra hiç bir şey yapmamış gibi vücudumuzun en nadide köşelerinde masuuum, adeta “melaike” duruşlarını sergilerler...

Uzmanımız şimdi de güzel şeyleri sıralıyor: Hayatında yemek olarak ne yok? Onları hayatına katmalısın. Çeşitliliği mutlaka arttırmalısın, tabii ki bunları yaparken “altın kural” mümkün olduğu kadar organik tarafta kalıp, tüm işlenmiş besinleri hayatından çıkartmalısın... Diyor ve ilave ediyor; demesi kolay, bugünün şehir hayatında uygulaması zor... Ama bilmelisin ki; iyi beslenme, sağlıklı ve kaliteli yaşamın ve dahi sağlıklı bir yaşlılığın temelidir. Bunu hiç unutma.

Evet, dostlar benden bu kadar. Bir bilenin, “benim” için söyledikleri idi aktardıklarım. Aman dikkat, siz bilirsiniz ama ben özellikle tekrar edeyim; bu iş sağlık işi, “ters köşe” işi değil. Ben sizlere bu işin, istenirse “yapıleybıl” olabileceğini, “ben yapabiliyorum, siz de yapabilirsiniz “Fikrini aktarmak istedim. Niyet edip, karar verirseniz, doğru ve size uygun yolu “uzmanınıza” danışıp öğrenin.

 Finalde hedeflerim var, en büyük eksiğim; “hımbıliyet”ten kurtulup “iki gıdım” spora başlayamadım. İlk hedefim bunu aşmak ikinci hedefim ise daha kolay; haftada 300 - 400 gr verebilmek. Alırken uzuuuun seneler boyunca tatlı tatlı edindiğim sevgili kilolarımdan yine yavaş yavaş ayrılmalıyım ki, beni özleyip ilk fırsatta geri gelmesinler. İstenmediklerini zannedip alınıyorlarmış. Onları çaktırmadan gönderiyorum, onlar mutlu, ben mutlu, sizlerde hep sevgiyle ve mutlu kalın...

Diip not; her sabah, her akşam, her fırsatta, inip çıkmaktan, tartımın pili bitti. Hatırlatın da alayım...