Yaklaşık 20 gün önce Roma’da 100 yaşını doldurmuş bir Alman öldü. Akabinde Almanya, Arjantin, İtalya ve Yahudiler ayağa kalktı. İnsanlığın yenilgi tarihinin yeni bir gerçek hikâyesini anlatıyorum size.
Tarih 24 Mart 1944. Mekânımız İtalya – Roma yakınlarında bulunan Ardeatine Mağaraları. O gün, yakın bir zamanda Roma’yı işgal etmiş olan Naziler büyük bir intikam kıyımını tarihe yazıyorlardı...
1943’te Almanlar Roma’yı işgal eder etmez, ilk işlerinden biri cezaevinde bulunan faşist diktatör Mussolini’yi özgürlüğüne kavuşturup kurdukları kukla hükümetin başına geçirmek, ikinci işleri de Roma’da yaşayan tüm Yahudileri Auschwitz’e göndermek olacaktı.
İtalya’nın tek şansı komünistlerin ve Yahudilerin kurdukları Partizan Örgütü’nün umutsuz mücadelesi olacaktı. Bu örgüte bağlı küçük bir direniş grubu olan Gruppo d’Azione Patriottica, 23 Mart 1994’te Roma’nın Rasella sokağında bulunan Nazi karargâhına saldırır ve 32 SS subayını öldürür. Vur-kaç sistemiyle yapılan bu bombalı saldırı cevapsız bırakılmayacaktı pek tabii ki. Emri bizzat Hitler verecekti: 24 saat içinde, öldürülen her bir Alman için, on İtalyan komünist ve Yahudi öldürülecekti.
Emrin yerine getirilmesi için, aslında Gestapo’ya İtalyanca tercümanlığı için alınan ve Roma’da peynirleri ile meşhur bir şarküteri dükkanının sahibi olan genç ve yakışıklı Alman Erich Priebke görevlendirilir.
Priebke, Roma’daki cezaevlerinden ve sokaklardan alıkoyduğu 335 komünist ve Yahudiyi kamyonlara bindirerek Roma yakınlarındaki Ardeatine Mağaraları bölgesine taşır. Priebke, ölüm listesini bizzat kendisi hazırladıktan sonra, beş kişinin ‘suçsuzca’ orada olduğunu farketse de, katliamı deşifre etmelerinin önüne geçmek için onları salıvermez ve tam 335 İtalyan, yumuşamaları için konyak içirtilen çömez Alman askerleri tarafından tek tek boyunlarına ateş edilerek oracıkta katledilir. Hayatında silahını sadece eğitimlerde kullanmış olan Erich, tereddüt geçiren bir askerin silahını kapıp gözünü karpmadan iki Yahudiyi öldürdüğünde, ‘işte böyle haklayacaksın Yahudileri’ der, yanındaki çömeze. Öldürülenler arasında onlarca baba-oğulun olduğunu da yazacaktı tarih.
Priebke misyonunu tamamlar ve katliam sahasını güçlü bir patlayacıyla yerle bir ederek kalıntıları yok eder.
Savaş biter. Erich tutuklanır. 1946’de bir İngiliz mahkemesi tarafından yargılanıp suçsuz bulunur ve salıverilir. Alman canimiz, ünlü diğer canilerden meşhur Jozef Mengele ve diğerleri gibi Vatikan’ın yardımıyla Arjantin’e kaçar. 1948’te meteliksiz geldiği meşhur kayak merkezi Bariloche’a yerleşir. Almanca öğretmenliği yapar. Alman – Arjantin Kültür Merkezi’ni yönetir. Geceleri ise kulüplerde vals dansını büyük bir tutkuyla yapar. İsmini değiştirmez bile. Tam 46 sene rahat bir hayat sürer kasabasında.
1994’ün Nisan ayında hayatı yön değiştirir. Bir akşamüstü evine giderken ABC televizyonu belgesel yapımcısı yolunu keser ve 335 kişilik katliamın hesabını sorar. Uzun uğraşılardan sonra itiraf ederken öldürdüklerinin hepsinin terörist olduğunu söyler. Vicdanı rahattı. Üstelik kendisinin sadece bir emir kulu olduğunu, emri yerine getirmemesi durumunda eşi ve iki çocuğunun başlarına neler geleceğini çok iyi bildiğini söyler yapımcıya. Belgesel film İtalya’da büyük bir ses getirir. Baskılar sonucu Erich Priebke hiç ummadığı şekilde rahatlık içinde yaşadığı kasabasından alınıp İtalya’ya götürülür. 1998’te İtalyan mahkemesi onu ömür boyu hapse mahkum eder, lakin yaşı 80 üzeri olduğu için evde göz hapsinde bulundurularak yaşamasına izin verilir.
Evine gelen gazetecilere hiç pişmanlık duymadığını, sadece emirleri yerine getirdiğini yineler...
Erich Priebke 11 Ekim 2013’te yani yaklaşık 20 gün önce Roma’da 100. yaşını kutladıktan bir süre sonra ölür. İşin tuhaf tarafı, bu kadar gün geçmesine rağmen, onu sahte evraklarla kaçıran Vatikan’ın hiçbir Katolik kilisesinin cenaze merasimini yapmaya yanaşmaması. Üstelik naaşını ne doğduğu Alman kasabası ne de Bariloche kabul ediyor.
Bir caninin mezarı, insanlığa canilerin yaşadıkları zaman yarattıkları adaletsizliğe yenik düşen insanlığı hatırlattığı için istenmiyor muhtemelen.
Zira insanoğlu dün kötülük karşısında başarısız oldu. Bugün farklı olunduğunu iddia edebilir miyiz?
Belki de en doğrusu canilerin mezarlarının, karanlığı ve işledikleri cinayetleri her daim bize hatırlatması için yapılması. Kuşlar zaten pisleteceklerdir ilk önce onların mezarını.
Kötülüğü önleyemiyorsak bari unutmamaya çalışalım.
Unutmamak, gelecek için yegâne umuttur zira.