Yazımın başlığı televizyondaki bilgisizlik yarışmalarından birinin ismi olabilirdi, değil mi sevgili okurlar? Nerede o eski yarışmalar ve yarışmacılar diyeceğim, yaşlandın sen artık diyecekler çıkacaktır. Ancak cehalet ürkütücü ise, yarı cahillik beter bir şey. Biliyorum sanıp bilmemek, her şeye vakıfım zannedip aslında “tın tın” olmak... Ay dayanamayıp söyleyeceğim işte. Biz ortaokulda iken bütün dünya haritasını ezbere çizerdik. Tren istasyonlarını sıra ile sayardık. Yarışmanın birinde iki genç kıza soruyorlar “şu ülkelerden hangisi aynı kıtada değil,” diye. Şıklar: Almanya, İtalya, Fransa ve A.B.D. Soru değil, deli saçması gibi bir şey. Kızlar bir düşünüyor, iki düşünüyor, yer değiştiriyor ve cevap veriyor: “Almanya”. Koskoca Amerika kıtasının farkında değiller. Ne için yarışıyorlardı diye soracak olursanız, ödüller arasında Amerika’ya seyahat da vardı, rahat rahat atabilirim, Amerika’ya gitmek için diye. Doğru değil aslında. Şimdi unuttum ama sanırım 12.000 TL. lik alışveriş çekini almak için yarışıyorlardı.
Ardından başka bir ikiliye 12 Eylül’de yıkılan İkiz Kuleler’den geriye kalan alana ne dendiği soruluyor. Şıklar arasında ‘Sıfır Noktası’ dururken, yarışmacı, Ağlama Duvarı yanıtını vermeyi tercih ediyor. Doğru ya, ağlamayıp da ne yapalım?
Bir de moda oldu, farkında mısınız bilmem. Yarışmacının karşısında dört basit şık var, doğrudan cevap vermek yerine, derin bilgisini göstermek için her bir şıkkı aklınca enine boyuna açıklıyor ve bir sonuca varıyor. “O değil, bu değil, şu ne demek bilmiyorum, dolayısıyla doğru cevap filanca olmalı... Evet, evet, cevap filanca demek istiyorum.”
Bu konuya neden girdim? Önceleri Bloomberg’de olan, şimdi Show TV’ye geçen Kelime Yarışması var. Aslında eli yüzü düzgün bir yarışma. Bazen hatalı sorular çıkıyor ama o kadar kusur kadı kızında da bulunur. Saati uygun düşerse, bilgili yarışmacılara da denk gelinirse keyifle seyrediliyor. Programı hazırlayıp sunan Ali İhsan Varol, tam “ijiko bueno” (iyi çocuk) dediğimiz türden. Yarışmacıyı sevgi ve ilgiyle sarıp sarmalıyor, acımasızca alay etmiyor ki, karşısına ne biçim fırsatlar çıkıyor.
Program eski kanalında iken bir akşam izliyoruz eşimle, gençten bir adam vasat bir şekilde yarışıyor. İyi ya da kötü akılda kalacak hiçbir yönü yok. Derken bir aksilik meydana geliyor. Cevabı dokuz harfli olan sorulardan biri şöyle: “Yahudilerin ruhani liderine ne denir?” Adam kendinden emin bir tavırla butona basıyor ve zerre kadar tereddüt yansıtmayan bir sesle “Büyük usta” diyor. Ali İhsan Varol şaşırıyor. “Büyük usta?” Aynı ses tonunu daha önce, leblebi eşliğinde içilen içecek sorusuna “kola” cevabını veren yarışmacı karşısında kullanmıştı. “Koolaaa?” Yarışmacıyı aldı mı bir telaş! “Büyük üstat” diyor bu kez ama harf sayısı uymuyor. “Piskopos” vesaire de derken süre doluyor ve hahambaşı cevabı açıklanıyor.
Eşimle ben, ağzımız açık, seyrediyoruz. Bu nasıl bir kafa bulanıklığıdır? Adamdaki algı bozukluğunun nedeni nedir? Televizyonda Pelin kızımızın sunduğu kıvamdaki bazı programlar mı?
Sevgili ve saygıdeğer Hahambaşımızı çuvaldan yapılmış keşiş kıyafetinde, belinde urgan, başında kukuleta, elinde kuru kafa düşünebiliyor musunuz? Benim “büyük usta” algım bu çünkü. Biraz Umberto Eco ile Gülün Adı, biraz Masonluk, biraz İlluminati, biraz Opus Dei, bir miktar Tapınak Şövalyeleri ile Gülhaçlar... Malta Şövalyeleri’nin başı kel mi? Ya Rodos’takiler? Alın size Yahudilerin ruhani lideri.
Konuyu sakız gibi uzatırsam, o şekerli, güzel tadı kaybolacak. İyisi mi, yorumlamayı sizlere bırakmak, benim zeki okurlarım. Sevgili ve saygıdeğer Hahambaşım, affınıza sığınıyorum ama bin yıl düşünsem, böyle bir deli zırvasını akıl edemezdim. Hayal gücüm eksik kalırdı. Ben demedim valla, o dedi!
Aşem hepimizi saçmalamaktan korusun, ister yalnız başına iken, ister yetmiş milyonun (yetmiş milyonun işi gücü yok ya, herkes aynı anda, aynı programı izliyor) önünde.