Bu haftaya biraz buruk başlıyoruz. Yol arkadaşımız sevgili Alp Alkaş’ın vefatının üzerinden tam bir yıl geçti… Kendisini rahmetle anıyor ve onu çok özlediğimizi bir kez daha anımsıyoruz…
Cumhuriyet Bayramımızı kutladığımız bu hafta sizinle Çanakkale ve Kurtuluş Savaşımızdan nefes kesen futbol ve futbolcu hikâyeleri paylaşmak istiyorum.
- Çanakkale Cephesi’nde Galatasaray’ın 23, Fenerbahçe’nin 5 ve Beşiktaş’ın da 2 futbolcusu şehit düştü. 1. Dünya Savaşı sırasında ise Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Ankaragücü’nün toplam 70 futbolcusu, çeşitli cephelerde şehit düştü. Galatasaray’da kayıtların düzenli tutulması nedeniyle şehit futbolcu sayısı fazla gözüküyor. Beşiktaş’a ait kayıtların işgal yıllarında kulübün Rumlar tarafından yağmalanması sırasında, Fenerbahçe’ye ait kayıtların ise kulüp binasında çıkan yangında tahrip olduğu biliniyor. Ankara, İzmir, Bursa, Trabzon gibi kentlerde bulunan kulüplerde oynayan futbolcuların da savaşa katıldığı biliniyor, ancak kayıt tutulmadığı için isimleri ve sayıları tespit edilemiyor…
- 1. Dünya Savaşı yılları… Futbolcular cephe ile yeşil sahalar arasında gidip geliyorlar…
Fenerbahçe, 1919-1920 sezonuna iddialı girmek istiyor. Bunun için, ilk kez sahaya çıkacakları İdmanyurdu maçında, sağ bekleri İstihkam Subayı Mülazımıevvel Arif’in mutlaka oynamasını istiyorlar. Ulukışla’da bulunan kaptanları için, kumandanlıktan izin alarak, Arif’in maçta oynamasını sağlama bağlıyorlar. Arif, maç için Ulukışla’dan Niğde’ye giderken tam kalbine aldığı bir kurşunla şehit oluyor.
Arif’in şehit olduğu haberinin ardından Fenerbahçe, İdmanyurdu karşılaşmasına, Arif’e saygıdan on kişiyle çıkar. Şehit Arif’in 2 numaralı forması saha kenarına bırakılan bir sandalyeye asılır. Karşılaşmayı sahaya on kişiyle çıkan Fenerbahçe 11-0 kazanır.
- Hindistan’da yaşayan Spencer ve Sarah Robenson adlı İngiliz karı-koca, turistik ziyaret sırasında aşık oldukları İstanbul’a göç ederler. Abdullah ve Fatma isimlerini alan İngiliz çiftin üç erkek çocuğundan Ahmet ve Abdurrahman, Galatasaray’da top oynar ve şampiyonluklar yaşarlar. 1. Dünya Savaşı sırasında düşman saldırılarını artırınca Galatasaray’ın forveti Abdurrahman ile diğer kardeşi Yakup, Çanakkale cephesine giderler. Kardeşlerin kısa bir süre sonra şehit haberleri gelir. Robenson ailesinin sağ kalan tek çocukları Ahmet ise yıllar sonra Galatasaray’a başkan olur.
- Çanakkale Savaşı sırasında Beşiktaş’ın kaptanı Kazım, düşman işgaline karşı cepheye gider. Kendisini tanıyan bir komutan “emir eri” olmasını önerir. Kazım, bu öneriyi “Ben sporcuyum. Diğerlerine göre daha zinde ve atik biriyim. Cephede daha çok işe yararım” diyerek geri çevirir. Anzaklara karşı destanlaşan 27. Alay’da mücadele veren Kazım’ın savaş sırasında sırtına isabet eden bir gülle ile Çanakkale’de şehit düştüğü kaydediliyor. Kazım’ın cebinden çıkan kanlı kağıt parçasında bir şiir yazmaktadır. Şiirin başlığı Beşiktaş Marşı’dır. Senelerce Beşiktaş tribünlerinde söylenmiştir…
- Başkumandan Mustafa Kemal Paşa, düşmana son darbeyi indirmeye hazırlanırken, taarruzun yeri ve tarihini son derece gizli tutmaya özellikle dikkat eder. Cepheyi son kez teftiş etmek ve bu konuda yüksek rütbeli subaylarla son toplantıyı yapmak isteyen Mustafa Kemal Paşa, teftiş esnasında bütün yüksek rütbeli komutanların toplanacağı Akşehir’de ilgiyi başka yöne çekmek gerektiğini düşünür. Bunun için bir futbol maçı düzenlenmesini önerir. 28 Temmuz 1922 günü Akşehir’de, subaylar arasında iddialı bir futbol maçı tertiplenir. Bu maç, Anadolu Ajansı ve gazeteler vasıtasıyla yurda ve bütün dünyaya duyurulur. Başkumandan ve diğer yüksek rütbedeki komutanların futbol maçını seyretmeye gidecekleri yolunda gazetelerde yayınlanan haberler, dünya kamuoyunda Türklerin taarruza girişmeyecekleri yolundaki kanaati daha da kuvvetlendirir. Nitekim Amerika’nın eski Ankara Büyükelçisi General Charles H.Smith de ünlü eseri ‘Gazi Mustafa Kemal’de bunu açıkça belirtir ve şöyle der:
“…Bu yoldaki haberler gazetelerde ön planda yer alıyor ve yayılıyordu. Bu söylentiler, Türk ordusunun daha bir süre herhangi bir harekette bulunamayacağı kanaatini uyandırıyordu. Bilhassa Yunanlılar böyle düşünüyorlardı.”
Basit bir futbol maçı, bir ulusun kurtuluşunu fişeklemişti…
- Atatürk’ün futbolla ilgili bir anısını da en yakın arkadaşlarından Kılıç Ali’nin oğlu olan devrinin ünlü futbolcusu Gündüz Kılıç yıllar sonra kaleme aldığı bir yazısında şöyle dile getiriyor:
“...Atatürk şerbetini yudumlarken , ‘Gel şöyle otur da seninle konuşalım biraz’ dedi ve bana karşısındaki koltuğu gösterdi. O sıralarda milli futbol takımımız, Halkevleri Takımı adı altında Rusya’da 5-6 maç yapmıştı. Maçların çoğunda fena sonuçlar alınmıştı. Yaşımın pek genç olmasına rağmen ben de o kadroda vardım. Ülkesinde olup biten her şeyle ilgilenen Atatürk’ün Rusya yenilgileri de gözünden kaçmamıştı. İlk sorusu ‘Neden yenildiniz?’ oldu. Kem küm ederek bir şeyler söylemeye çalıştım. Atatürk pek üstelemeden ikinci sorusunu sordu: ‘Peki bu yenilgiler seni çok üzdü mü?’ Son derece üzüldüğümü anlatmaya çalışırken bir el hareketiyle beni susturup kendi konuştu:
‘Dünyada yenilmeyen kimse, yenilmeyen ordu, yenilmeyen takım, yenilmeyen kumandan yoktur. Yenildikten sonra üzülmek de tabiidir. Ancak bu üzüntü insanın maneviyatını yok edecek, onu çökertecek seviyeye varmamalıdır. Yenilen hemen toparlanmalı, kendini yeneni yenmek için olanca gücüyle, azimle daha çok çalışmalıdır. Futbol da strateji bilgisi ve kurmay kafası ister. O yüzden çalışmaya devam,’ dedi.”
29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.