Eski Mısır’dan din adamı Ankhu’nun söz sanatı konusunda yazdığı şiirin son bölümünü, Talât Sait Halman’ın çevirisinden okuyalım:
Daha önce konuşan, artık konuşmuyordur;/ Yeni şeyler söyleyendir bugün konuşan:/ İleride onun dediklerini yineleyecekler./ Olup bitenleri sonradan anlatmak marifet değil, / Masallar anlatılmış, bitmiştir. / Olur olmaz işlerden söz etmek de boşuna:/ Hepsi yalan dolan; / Bu gibilerin adı anılmaz ilerde. / Ben gördüm, yaşadım bunu; ondan söylüyorum:/ İlk kuşaktan bu yana kimler gelip geçmişse / Hep geçmişe özendiler, öykündüler.
Bu sözleri okurken şunları düşündüm:
Nerdeyse elli yıla yakındır yazmayı sürdürüyorum. Beğenilerini iletenler de oldu, beğenmeyip eleştirmek yerine suskun kalanlar da… Farklı konularda duygu ve düşüncelerimi kime seslendiğimi bilmeden aktarmaya çalışırken, zaman zaman kendimi yinelemekten kaygılandığım da oluyor. Sonra yine bir söz, bir görüntü, bir düşünce kıvılcımı yazmam için beni dürtüklüyor. Sonunda, hiç beklemediğim bir anda yukarıdaki şiirle karşılaşıyorum. Birkaç bin yıl öncesinden bir din adamı çıkıyor, gür sesli dizeleriyle bana da sesleniyor:
Yeni şeyler söyle!
Bu sözler üstüne duraksıyor, bunca yıldır yazdıklarımı bir bir gözümün önüne getiriyorum. Bu yazıların sayısı sürekli çoğalmış, ama kendimi aşacak neler yapmışım, düşünüyorum: Denemelerimde çoğunlukla eskilerden söz etmişim, bilgelerin kalıcı öğretilerine sığınmışım, onların ışığını yansıtmaya çalışmışım; ama yeni bir şey?..
Sanmıyorum! Yeni bir şey ortaya koymuş olmasam de, yeni bir şekilde dile getirmeye çaba harcadığımı söyleyebilirim.
Mevlâna’nın bu konudaki benzer sözlerini anımsadım:
“Dünle beraber geçti cancağızım
Bugün yeni şeyler söylemek lâzım”
Edebiyat okyanusunda kulaç atmaya soyunmuş herkes, mutlaka kendince bir farklılık yaratmayı, yeni bir ses getirmeyi amaçlar. Binlerce yıllık yazın tarihi içinde bunu başarabilmiş kaç kişiyi anımsayabiliriz? Öğretileri aşılmış olsa da, düşünsel alanda öne çıkan adları saymakta zorlanmıyoruz. Ya duygularını sanat yoluyla dile getirenler?.. Ürünlerinden aldığımız keyif açısından, araya giren yüzyılların bir önemi olmuyor. Üç bin yıl önce söylenmiş bir aşk şiirini, bu gün de aynı coşku, aynı beğeniyle okuyabiliriz. Bir müziğin tınısı içine sinmiş duygular, yüzyıllar geçse de değişmeyecektir. Yine resim sanatının kalıcı yapıtları, zamana karşı direnmişler, direnmeyi de sürdürmektedirler.
Kendi payıma, her zaman daha iyisini, daha güzelini yazma umudum olmasa, bu çabayı sürdürmekten sıkılır, belki de yazmayı bırakabilirdim. O kendimi aşma umudu, benim için sürekli bir dürtü olmakta, yeni arayışlara sürüklemektedir.
Benim de ilk deneme kitabımın adına esin konusu olan, Yunus Emre’nin şu dizelerine kulak verelim:
Bir sözü söylemek gerek / Melekler de bilmez ola
Bakalım o sözü bir gün söyleyebilecek miyim?