Gördüğünüz fotoğrafları havaalanındaki gümrüksüz satış mağazalarının birinde çektim. Her bir kartonun üzerinde çok büyük etiketler ve bu etiketlerin üzerine basılmış önemli uyarılar derhal göze çarpıyor.
“Sigara içmek öldürür”
“Sigara içmek ölümcül akciğer kanserine yol açar.”
“Sigara içmek damarları daraltırve kalp krizlerine yol açar.”
“Sigara içmek bağımlılık yaratır. Başlamayın.”
“Sigara içmek size ve çevrenizdekilere ciddi zararlar verir.”
Bu yazıları arda arda görmek, samimi söyleyeyim beni gülümsetti ve hüzünlendirdi…
Çocukluğumu hatırladım. Kare karton kutu içinde satılan sigaralar gözümün önüne geldi: Yenice, Gelincik, Yeni Harman, Sipahi Ocağı, Subay.
Büyüklerimizin bir an evvel bu kutuları bitirip, boşlarını bize vermelerini beklerdik. Çünkü onlar bizim çeşitli oyuncaklarımız için çok değerli hammaddelerdi. Bazen kutular takasa konu bile olurlardı.
Lise yıllarında, sigara içmenin büyüklere has bir olay olduğunu hocalar, sert ve sıkı bir şekilde tembih ettiler. Kendileri teneffüslerde rahatlıkla içerlerdi. Ama arkadaşlar arasında da ‘çaktırmadan’ içenler yok değildi… Çok ünlü aktörlerin sigarayı tutuşu, dumanı üfürüş şekli veya söndürme yöntemi mutlaka heyecanla gündeme gelirdi.
Üniversite yıllarımızda, yabancı sigara modası bütün yurdu sarmıştı. Aynı zamanda kaçak sigara çetelerinin yaygın bir şekilde organize olduklarını okur ve dinlerdik. İnanılması güç metotlarla paketlerin nasıl yurda sokulduğu hem basında hem fısıltı gazetelerinde sık sık anlatılmaktaydı.
Ancak sokakta şahit olduğumuz gerçek şuydu: her köşe başında “Kent var! Marlboro var!” diyerek yanınıza yaklaşan ve çoraplarının içinden sigara paketlerini çıkaran çocuklar, birdenbire ortadan kayboluyorlardı. Çünkü polis peşlerinde idi ve her an kovalamaca başlıyordu.
İş hayatına atıldık. Yurt dışı seyahatlere başladık. Özellikle doğu bloğu ülkelerinde bir paket ‘Kent’ sigarasıyla ne mucizeler yarattığımıza şahit olduk. (Otellerde, en rahat odalar, lokantalarda en iyi masa ve servis, kayak merkezlerinde hocalar, vs vs bir paket sayesinde elde edilirdi.)
Özetle, altmış yılda, sigara ‘krallık’ makamından(1) indirildi, halk düşmanı ilan edildi, canavarlaştırıldı.
Şimdi tekrar başa dönüp resimlerdeki uyarılara bir daha ve dikkatle bakalım.
Bütün bu ikazların ‘hüküm cümleleri’ şeklinde tanzim edildiklerine ve sigara paketlerinde yasal zorunluluk olarak yer aldıklarına göre çok ciddiye alınması gerekir.
Ancak aklımıza gelebilecek ilk soru şudur: Gerek fert gerekse toplum için bu derecede zararlı bir maddenin satılmasına devletler nasıl müsaade edebiliyorlar? Müsaade bir yana, tütün üreticisi olan ülkelerde, tütün tarımı yapan kişiler her türlü teşvikten yararlanmaktadırlar.
Daha da çarpıcı olan durum da şu: Sigara içme yasağını belirten panolar hemen hemen her türlü kapalı mekânlarda yer almakta ve derhal fark edilmekteler.
Bazı büyük şirketlerin tatbikatları da ilginçtir. Sigara içmek isteyen personeline, izin vererek, binanın önüne veya açık alanlarına çıkmalarını sağlamaktadırlar. Bu suretle bir nevi “sigara içenler sohbet takımları” oluşmaktadırlar.
Aynı paralelde, lokanta, cafe, aşevleri, muhallebiciler, pastanelerin hemen hepsi kaldırım üzerlerine masalar kurma iznini alarak, sigara içenleri o bölümlere yerleştirmektedirler.
Böylece, sigara içilmesi olayı, çoluk çocuk genç yaşlı ve her kesimden insanın adeta “temaşasına” sunulmaktadır. Hele, belli semtlerdeki şık, yakışıklı erkekler ve alımlı hanımların sigara içmesini görmek çoğu kişiyi de herhalde özendirmektedir.
Özetle ortaya çıkan görüntü şudur: Sigaranın zararlarını ve yasaklarını sürekli gündemde tutmak ama aynı zamanda da merakı uyandırarak onu en azından denemeye teşvik etmek. Veya güncel tabirle “Negatif reklam ama yine de reklam.”
Bu çelişkiyi nasıl izah edebiliriz?
Dünya Bankası’nın 2011 yılında yayınladığı ‘Tütün Kontrolünün Ekonomisi: Efsane ve Gerçekler’ başlıklı raporunun altıncı maddesi bize biraz ışık tutabilir…(2)
“Yapılan hesaplara göre, sigaraya bindirilen zamlar, tüketimi azaltmakta ancak vergi gelirlerini de arttırmaktadır. Çünkü fiyat artışları tiryakileri pek etkilemiyor.”
Başka bir ifadeyle sigara ve tütün üzerine artan oranlarda zam yapılmasının, bütçe gelirleri açısından mahzurlu olmadığını Dünya Bankası üyelerine bildiriyor ve vergileri arttırmaktan çekinmemeleri gerektiğini ifade ediyor.
Fransa belki bir istisna: 8 Ekim 2013 tarihinde yayınlanan Liberation gazetesinde şöyle bir haber yer alıyor:
“Tütün kullanımı azaldıkça, kamu maliyesi öksürmeye başladı. Beklenen gelirler, iki kere yapılan zamlara rağmen bir türlü istenilen seviyeye ulaşmadı. Bu yüzden hükümet elektronik sigaralara da vergi koymayı düşünmektedir.”
Avrupa Birliği’nde yapılan mali analizlerde, tütün ve sigara vergi tahsilâtının, bazı üye ülkelerde milli gelirin yüzde birine ulaştığı görülmektedir. Spesifik olarak hiçbir mal böyle aşırı bir şekilde, birlik içinde, vergi yüküne tabi tutulmamaktadır.
Ülkemize gelince, incelediğim bir rapor, tahmin edebileceğiniz neticeye varmaktadır: Sigara ve tütünden alınan vergiler, devlet için çok önemli bir gelir kaynağı oluşturmaktadır. Örneğin, 2008 yılında bu kalemden yapılan tahsilât toplam devlet gelirlerinin yüzde 7’sini oluşturmaktadır.(3)
Sonuç olarak, şunu söylemek mümkün: Sigara kesinlikle sağlığa zararlıdır. Ama ‘devletler’ tiryakilere “Aman sakın sigarayı toplu şekilde bırakmayın yoksa bütçelerimiz sarsılır” mesajını da aktarmaya açık veya kapalı şekilde aktarmaya çalışmaktadırlar.
Siz ne dersiniz?
Bu yazı sizi strese mi soktu? O zaman ya bir sigara yakın ve dumanına bakarak rahatlayın veya bir sakinleştirici şurup için veyahut cebinizden hafif bir aspirin çıkarıp bir bardak su ile alın... Tercih sizin.
NOT: Hayatımda ağzıma sigara koymadım.
1 İlginçtir, 16. asrın ikinci yarısında Fransa’da tütünün adı “Herbe de la Reine”idi (kraliçenin otu). Bunun sebebi tütünün tozundan yapılan bir ilaç sayesinde Kraliçe Catherine de Medicis’in oğlu François’ın müthiş baş ağrılarından kurtulmuş olmasıdır.
2 Economics of Tobacco Control – Myths and Facts – World Bank 2011
3 Bloomberg Philantropies ve Bill and Belinda Gates Foundation tarafından finanse edilen bir rapordan. (A.Yürekli, M. Elibol, A.Çubuk, S.Eker, Z.Önder, M. Füsunoğlu, F.Chaloupka)