Ben küçükken şarkıcı olmak veya mutfak işleri yapmak kadınlara özgü birer meslekti. Bugün bu değişti. Artık her meslek gurubu herkese imkân ve beceri olarak açık gözüküyor. Ebelerin görevini erkek doğum doktorları alırken, mutfak görevini üstlenen aşçıların çoğunluğu da erkekler. Hemşire denince akla sadece kadınlar, doktor deyince de kafamıza sadece erkekler gelmiyor. İş dünyasında, sosyal ortam ve politikada bile yepyeni, alışılmışın dışında yenilikler ortaya çıkıyor. Bu neyi değiştirdi veya değiştirecek? Cinsiyetlerden beklenen tavırla mesleklerin getirdiği sorumluluk ve davranış usulü çakışınca tercih hangi yönde olacak? Kadın kadınlığını bilsin erkek de erkekliğini; her ikisi de yerini. Bu söz ne demeye geliyor? Her ikisine de yer ver ve yer var anlamında kullandım...
Çocuk yaşındayken meslek gurupları, nelerin olup, nelerin olmayacağı bizlere önce ebeveynlerimiz sonra okul öğretmenlerimiz ve çevremiz tarafından dayatılıyor. Öğretmekten öte sınırlarımız çiziliyor. Neler yapılabilir neler yapılamaz bildirilerek potansiyeller kapasiteye dönüştürülüyor. Sonraki yıllarda da yaptığı işten zevk almayan veya zevk aldığı işi yapamayan insanlar içinde bulundukları çıkmaza çare arıyor. Dert sanıp, aradığı çözümü de bulamıyor. Sorunu yaratan kendileri, çözümse sorunun içinde; yani kafalarında duruyor. Fakat geçmişi deşip, içine girmek zordur. Kimsenin vakti yok, sabır desen tükenmiş. Şikâyet etmek en kolayıdır. Birbirimizi suçlamak, kadere sitem etmek sonra da yaşlanıp göç etmek... Hayat bu mudur? Yaşamamız için bize verilen, bahşedilen hediye böyle mi kullanılmalıdır? Yaptığım işi sevmek zorunda mıyım? Neden sevdiğim işi yapmıyorum? Buna engel olan kimdir?
Bugün Amerika’da daha küçücük yaşta insanların hangi mesleklere yöneleceğine dair inanç sisteminin oluştuğunu teorilere dönüştürmüş durumdalar. Bir çocuk yedi yaşına kadar yaşadığı evde, gördüğü olaylarla ileride ne yapmak istediğine veya neyi yapamayacağına karar vermiş gözüküyor. Ardından Holland, Super veya Meyer Briggs gibi araştırmacıların soru ve testleriyle ilgi alanları araştırılıyor ve henüz liseyi bitirmeden evvel çalışmak istedikleri, becerileri dâhilinde başarılı olacakları alanlar tespit ediliyor. Bu doğrultuda okuması gereken üniversite ve branşı seçiliyor. Dört senenin sonunda olmasını arzu ettiği yere ulaşması için yol gösteriliyor. Hasbelkader hurra ilk kazandığı okula girip diplomayı aldığında aylak bakanlar ordusuna katılmaması için emek sarf ediliyor. Bu yapılan testler ne kadar doğru? İşe girenler ne kadar memnun bilemiyorum ancak bu konu hakkında inanılmaz bir çaba var. İnsanların senelerce sevmediği bir işte kalıp mutsuz olmaları yerine ilk baştan doğru seçimleri yapmaları için emek sarf ediliyor. Bunun sonucunu bugün değilse bile bundan on veya on beş sonra (geriye baktığımızda) göreceğiz. Yine de iş, eş ve şehir değiştirmek konusunda orta yaş Amerikalılar arasında sıkı bir yarış var. Aradıklarını bulamıyorlar. Kim bilir belki de ne aradıklarını halen bilmeyenlerdir ondan. Ne de olsa onlar gençken bu testler yoktu.
Evet, belki annelik sadece doğum yapmaksa kadınlara özgü bir meslektir; fakat çocuğa ilgi, sevgi ve vakit ayırmak söz konusuysa bir erkek hem anne hem de baba olabilir. Çalışan kadınların sayısı her yıl artmakta ve aynı şekilde evini geçindirip hem anne hem de baba rolünü üstlenen kadınlar da rakam olarak yükselmekte. Bu ne demektir? Erkeklerin kadınlara, kadınların da erkeklere olan ihtiyaçları mı azalıyor? Bizler bir birimize muhtaç mıyız yoksa istediğimiz için mi birlikteyiz? Emin olduğum bir konu herkesin artık bir elmanın iki yarısı olmaktan bıktığıdır... Bu bir gözlemdir. Özgün ve kendini ortaya koyuşundan ötürü herkes ya yeşil veya kırmızı elma olup farklılığını göstermek hatta kabul ettirmek ya da dayatmak istiyor.
“Elinin hamuruyla erkek işine karışma...” Bu deyimi İngilizceye çevirip anlatmayı denesem kaç kişi anlar sizce? Amerika’da kız çocuklarına ilkokulda soruyorlar “Büyüyünce ne olmak istersin?” diye. En çok verilen yanıt “Amerika Başkanı” oluyorsa bu nesil büyüdüğünde, mutfak dışına çıkmasına izin verilmeyen, çıkanların eleştirilip, asılıp kesildiği toplumlardaki kız çocuklarından daha mı önde olacaktır? Bilmiyorum. Daha mutlu olacaklar mı? Orası da muamma. Zaman bunu da elbet gösterecektir ancak pek çok şeyi zamana yayarken ne tohumlar ektiğimize de bakmamız gerekmiyor mu? Fıstık tohumu eken nar ağacı çıkmasını bekler mi? Belki de bekler. İşini başkasına havale edip hayal kurar mı? Kurar. Umutla da olacakları seyre koyulur. Kısacık ömrün ne kadar çok derinlikler bahşettiğini görmekten aciz gözlerin göremediği pek çok şey ortalıkta. Gören elini uzatıp alacak, yanlış tohumu ekenlerse, kesik sulardan ve toprağın bereketinden şikâyet etmeye devam edecek...