Ortadoğu’da şimdi İsrail’in İran konusundaki yalnızlığından bahsediliyor. Evet Netahyahu şimdilik kaybetti görünüyor. Zira dünya, hem İran’a inanmak, hem de para kazanmak istiyor. Obama’nın İsrail’e verdiği mutlak garanti gerçekçi mi, bilinmiyor.
“Ortadoğu’da hiç bir şey artık eskisi gibi olmayacak” diyordu ünlü bir yorumcu geçtiğimiz pazar sabahı, yabancı bir televizyon kanalında.
İran yıllardır çektiği sıkıntılardan kurtuluyordu zira. 6 aylık bir deneme süresi boyunca uranyum zenginleştirme programını bir nebze yumuşatma karşılığında koskoca dünya, yani ünlü 6’lı olan, ABD, Çin, Rusya, İngiltere, Almanya ve Fransa, İran halkını inim inim inleten ekonomik yaptırımları hafifletmeye karar veriyordu. İsrail anlaşmaya ateş püskürürken, İran’dan çekindiğini açık açık ifade eden Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ise kapalı kapılar ardından 6’lıyı eleştiriyordu. İran tarafında ise, muhteşem bir zaferin sessiz çığlıkları özellikle yeni başkanları Ruhani’nin yüzüne vuruyordu. Üstelik, İsrail’i kızdıran ‘tarihi anlaşma’nın imzalanmasından sonra gazetecilere, “Dünyadaki büyük güçler İran’ın nükleer faaliyet hakkını artık resmen tanıdı” diyecekti.
Binyamin Netanyahu’nun bu söz üzerine suratının ifadesini merak etmiyor değildik doğrusu. Lakin, Ruhani şunu da söylüyordu sonrasında: “İran hiç bir zaman nükleer silah üretmenin peşinden gitmemiştir.” İnanmak ve inanmamak serbest tabii ki. Bir önceki başkanlarının sürekli olarak İsrail’i haritadan silip atacakları söylemini hatırladığımızda Ruhani’nin nükleer silah ile ilgilenmediklerini iddia etmesine ne kadar inanabilirsiniz ki? Devrim Muhafızları ile Hamaney’in mutlak hakim olduğu bir sistemde ılımlı görünen Ruhani’nin İran’ın nükleer hedefleri bağlamında çok da etkinliği olmadığını düşünmez mi insan?
‘Tarihi anlaşma’ veya ‘tarihi yanılgı’nın en önemli maddeleri ise şunlar oluyordu:
İran 6 ay boyunca yüzde 5’in üzerinde tüm uranyum zenginleştirme faaliyetlerin son verecek. Halihazırda elinde bulundurduğu yüzde 20 zenginleştirilmiş -ki bu bomba yapımına doğru giden bir yol- uranyum stokunu seyrelterek yüzde 5’e indirecek. Hiçbir yeni santrifüj kurmayacak ve tüm nükleer tesislerle ilgili alanlarına Uluslararası Atom Enerji Ajansı müfettişlerine günlük erişim hakkı sağlayacak.
Bütün bunların karşısında dünyanın İran’a uyguladığı ekonomik yaptırımların önemli bir bölümü 6 ay deneme süresince kalkacak ve bu yolla İran’ın kasalarına fazladan 7 milyar dolar girecek.
Şimdi sorulan soru, 6 ay sonra ne olacağı. İsrail’e göre tarihi yanılgıyla İran hem ekonomik olarak rahatlayacak hem de nükleer faaliyetlerine devam edecek, zira yüzde 5’e kadar uranyum zenginleştirilmesi serbest olmaya devam edecek.
İsrail’de sol muhalefet Netanyahu’nun büyük bir yenilgi aldığını iddia ediyor. Basel’de Herzl, Yahudi devletinin temelini atarken, bir başka İsviçre kentinde Obama’nın Netanyahu’yu ‘bitirdiğini’ iddia bile ediyorlar. Haksızlık yaptıklarını söylemek mümkün. Netanyahu sonuç olarak Yahudilerin travmatik dönemlerine duyarlılık gösterip savunma mekanizmasını en üstte tutmaya çalışan bir İsrailli lider. Bir süre öncesine kadar ülkesini haritadan silmek için uğraşan bir İran karşısında, olumlu gelişmeler olsa dahi, ihtiyatını kaybetmemek istemesi anlaşılır bir lider refleksi. Buradaki önemli nokta, ister barış adına olsun ister ekonomik çıkarlar adına olsun, İran’la anlaşma yapan dünya devletlerinin İran’a inanmak istemeleri. İsrail’in yalnızlığı işte bu noktada belirginleşiyor. Lakin Obama defalarca, eğer bir gelişme olmazsa yaptırımları daha güçlü bir şekilde devreye sokacağını söylüyor. Ekonomik çıkarların Obama’nın sözlerini nereye götüreceğini 6 ay sonra göreceğiz.
Nükleer silaha sahip bir İran sadece İsrail için değil, Türkiye dahil tüm bölge için bir tehdit aslında.
Gönül, Türkiye’nin anlaşmaların ortasında olmasını isterdi. Oysa ki Suriye, Mısır ve İsrail’de büyükelçi düzeyinde temsil edilmeyen bir Türkiye’nin maalesef bölgede etkin olması artık çok zor.
Umarız yakın gelecekte hem Türkiye eski hakemlik rolünü üstlenir, hem de İran, eski İran olmadığını cümle aleme kanıtlar.
Bizimkisi, her anlamda barış günlerini istemekten öte bir dilek değil zira...