İnsanlar arasında ilişkiler yok olup birbirlerine yabancılaştıklarında duyulan korku ne yazık ki nefrete dönüşebilir ve iletişimsizlik yanlış algıların ortaya çıkmasına yol açabilir. Sanatçılar farklı kültürler arasında diyaloga giden yolun, duygudaşlığın en etkin unsurlarıdır.
Geçen hafta aralarında ressam Orhan Taylan gibi yıllardır görmediğim dostların da yer aldığı, Yunanistan’a göç etmek zorunda bırakılan ve orada genç sayılacak yaşta yaşamını yitiren kadim dostum Yorgo Bozis’i anma adına düzenlenen bir sofrada, sohbet sırasında bana bir soru yöneltildi: “Sizin İsrail’de yaşamak çok tehlikeli değil mi, her gün savaş, kan?...”
Hangi dini inanca sahip olursak olalım hepimizin dost olduğu o eski ortamlar aklıma geldi. Okuduğum sınıfların üçte biri Hıristiyan, üçte biri Müslüman, üçte biri de Yahudi’ydi. Ama bu bizleri zerre kadar ilgilendirmezdi. Şimdi bana niçin ‘Niye sizin İsrail?’ diye başlayan bir soru yöneltiliyordu?
İnsanlar arasında ilişkiler yok olup birbirlerini tanımadıklarında duyulan korku ne yazık ki nefrete dönüşebilir ve iletişimsizlik yanlış algıların ortaya çıkmasına yol açabilir. Üstünde düşünülmesi gereken bu cümleyi irdeleyip konuyu saptırmayacağım.
Ancak bazı medya organlarında ‘İsrail’in (…) uşağı’ (!..) diye nitelendirilen bir gazetede yazarken daha seçici olmaya çalışıyorum.
Tarafıma yöneltilen sorunun art niyet taşımadığı ve TV ekranlarından hep yansıtılan olumsuz görüntülerden kaynaklandığı ortada. İstanbul’un yarı nüfusuna sahip, çölde yeşermiş ve dünyanın önde gelen devletlerinden birine dönüşmüş bir kent-ülke görünümündeki İsrail’in televizyonların gezi programlarında ele alınmasını da pek beklemiyorum doğrusu.
İsrail’deki gelişmelerden gerçekten kaygılananlar için şunu söyleyebilirim: bu ülkede herkes işinin başında, geleceklerinden endişeleri yok. İran nükleer tehdidi sadece siyasilerin söylemlerinde yer alıyor. Eyal Golan adlı ünlü bir sanatçının 15 yaşındaki bir kız ile seks ilişkisi ve bu yönde yürütülen soruşturma halkın daha çok ilgisini çekiyor. Bu haber uzun süredir medyada manşetlere taşınıyor.
İsrail’de de her ülkede olduğu gibi kadın cinayetleri -yılda yirmi-, kadın hak ihlalleri gündemden düşmüyor. 1940’lı yıllarda herkes evinde kapısını kilitlemeden yatarmış. O dönemin başbakanı Ben Gurion; “Bizim ülkede de hırsızlıklar, cinayetler işlenmeye başlanınca normalleşeceğiz” türünden bir söz etmişti.
Sanatçılar farklı kültürler arasında diyaloga giden yolun, duygudaşlığın en etkin unsurlarıdır. Bu sanatçılardan biri de Arik Einstein’dı. 1964 yılında Chaim Topol ile ünlü ‘Sallah Shabbati’ filminde oynayan, 1940-1950’li yılların geleneksel Yahudi müziği ile İsrail Rock’unu birleştiren, 550’den fazla söz ve şarkının sahibi Arik Einstein 26 Kasım günü 74 yaşında yaşama veda etti.
Binlerce kişi Rabin meydanına akın etti, çoğu onun şarkılarıyla büyümüş, şarkılarıyla ağlamıştı. Şiirleri tarihin her belirleyici dönemecinde halka refakat etmiş, çocuklar ‘Adam Şoko’ (Şeker Adam) şarkısından onu tanımıştı. Tören gün boyu İsrail televizyonlarından yayımlandı, ‘Kadiş’i onunla aynı dönemde ünlenen, müziği ve sinemayı bırakarak dine dönen efsane isim Uri Zohar okudu.
18 yaşında sahne alan Arik Einstein 1981 yılında; “artık 42 yaşındayım” diyerek konserlere çıkmaya son verdi. Ancak Shalom Hanoch, Miki Gabrielov, İtzhak Klepter, Yoni Rechter gibi pek çok ünlüye beste yaptı, pek çok sanatçı yetiştirdi. 2006 yılında ülkemizde de konser veren David d’Or’un bir CD’sinde ‘Like the Wind’ adlı şarkıyı birlikte söyledi, 2011’de Gilad Shalit onuruna “You’ll always be hero”yu besteledi.
Törende İsrail Başbakanı Binyamin Natanyahu şöyle seslendi: “Dünyada sevgi denen bir duygu var ve sen şarkılarında ‘Sevgi nedir?’ diye soruyorsun. Sevgi sana olan duygularımızdır. Arik, inan bana bir gün özlemini çektiğin o barış gerçek olacaktır.”
İzlemediyseniz YouTube’a girip bu yaşam boyu dimdik durmuş, alçak gönüllü güzel adamın şarkılarını dinleyin ve barışa olan inancınızı pekiştirin.