Hepimiz hayatımızın belli dönemlerinde dert, sıkıntı veya stresten muzdarip olmuşuzdur. Çoğu zaman fikrine güvendiğimiz birine danışsak da bazı zamanlar kendi kafamızın dikine gidip baş etmek adına, olanla savaşmışızdır. Savaştığın her neyse ona gücü veren de sensin. Bunu unuttuğumuzdan birçok tartışma, muharebe ve savaşı da kaybetmişizdir. Yaşım küçükken bana bakan, beni sevip koruyan bir anne ve babanın himayesinde olduğumda hayat rahatmış. Ne yediğime dikkat eden, beni besleyip giydiren, hastayken şifa verenler varmış. Hem de hiç bir karşılık beklemeden... Bunun farkına yazık ki şimdi varıyorum. O günlerde bile kendime ufak tefek dert edecek şeyler bulmuşumdur. Çocuk aklı ne olacak ki! Yaş büyüdükçe, sorumluluklar arttıkça, beklentiler oluştukça bu stres de artacaktı elbet. Kimisi ilaçla, kimisi alkol kimisi de meditasyon veya duayla çözüm aramayı denerken hep farklı yollardan kurtarılmak isteyenler değil miydik? Beni kurtaracak biri yok muydu bu koskoca dünyada? Anne ve babamdan daha çok bildiğimi veya onların benden az görüp deneyimlediğini düşünmeye başladığımda aklımdan neler geçiyordu acaba? Kafamın içinde beni kendimle çelişkiye düşürecek olan bu güç kimdi? Ona bu hak veya yeri ayıran ben miydim? Ondan kurtulmanın yolu var mıydı?
Dikkat edin ne zaman başımız zora, sıkıntıya düşerse çözümü ya da bizi kurtaracak kahramanı dışarıdan ararız. O kişi her kimse bizi arıyor fakat bulamıyordur diye de avunuruz. Bu dertli zamanlarda bize ne yapılmasını söylediklerinde pek çoğumuz, ben dâhil, tepkimizi göstermeye bayılırız. “Bana ne yapacağımı söylemelerinden nefret ederim” zihniyetine sığınırım. Sanki ben yeterince akıllı değil miyim? Benim kâfi derecede hayat deneyimim olmadı mı sanıyorsun? ‘Ne diye bana akıl fikir veriyorsun?’ demek isterken kızıp bağırmakla çoğu zaman kendimi ifade ettiğim olur. Aslında bana ne yapacağımı söylemeleri değil rahatsız eden, hakikaten ne yapacağımı bilmiyor olmamdır başımın belası... Kime ne için sığınmam gerektiğinden emin olamamaktan dolayı kendime kızıyorumdur, farkında değilimdir.
Babamın babası, dedem ve onun babası, onların da dedesinin dedesi, atalarımın babalarına yanıtlar için bakınca, sonunda Âdem’e uzandı sorularım. Benim hayatımın en önemli bölümünde bana yol gösteren annem ve babam vardı. Sığınacağım kalem, derdimi dinleyip hiç bir menfaat gütmeden bana yardım edecek iki insan vardı. Ya Âdem’in kimi vardı? O kime sığınacak, kimden bu sevgi ve yardımı görecekti? Cevabı bulmam uzun sürmedi.
Bazı inançları akıl alır, bazısı da akıl sınırlarını zorlar nedense. Bu inanç konusu tartışmaya açık mıdır emin değilim. İnancın içinde bilgi barındırdığı kesindir fakat içinde şüpheye yer yoktur. Olmamalı. Yüzyıllardır süregelen credo vs cogito, yani bilgi ile inanç çatışmasının arasına yeni bir unsur daha eklendi. “Şüphe.” Bu en büyük yanılsama, şaşkınlık yaratma ortamıdır. Şeytanın akıl çelmesidir. İster inan ister inanma, fark yaratmak farklı olmaktan geçer. Yine de görünen köy illa kılavuz istemez. Bir şeyin varlığına inanmak için ispata gerek mi var? Cevabı bende saklı kalsın. Sizin konuyu düşünmenizde fayda var. Kimler gelip geçti ve göçtü hele bir hatırlayın. Kim ezelden beri var olmaya devam ediyor; O’nu da bulun bakalım...
Çıkışını bulamadığımız labirentte bizler bir kurtarıcı mı arıyoruz? Kanımca aradığımız kurtuluşun kendisi. Kurtuluş sadece İstanbul’un popüler bir semti değildir. Kurtuluş, arınmadır, öze dönüştür...
Bir kitap yazıp on binlere ulaşmak yerine teker teker insanlarla yazışıp onların ruhuna ulaşın, yüz binleri hayran bırakmak uğruna sinema artisti veya model olmayın yaptıklarınızla yanınızdaki bir tek kişiye örnek olun, sesinizle milyonlara ulaşmak yerine yanınızdaki bir kişiyle birlikte saçma sapan sözleri olan keyif şarkıları söyleyin. Çok’a ulaşmak değil öze ulaşmaktır hedef. Az kişi hatta bir tek kişinin ruhuna dokunmak dünyayı değiştirmektir... Dünyayı kurtaracak olan kahraman sen olduğunu düşünüyorsan eğer işe kendi evinden başla... Dünya da seni bekliyor olacak nasılsa...
Farklı olmak için ayrıca bunun farkında olmak da gerekiyor. Farkındalığın farkındalığı yolun başıdır. Sizi alacağı yer ise yalnızlar yurdudur. Kimseleri aramaya gerek olmayan bir diyardır. Gerçek yalnızlık yoldaş veya arkadaş aramaz. Bu durak, birlik halinde kendinizle beraber olacağınız bir yerin başlangıcıdır. Yalnızlık, huzursuzluk ve korkuyu çağrıştırır. Korkmayın. Kendinizle karşılaşıp tanışmaktan sakın korkmayın, bulacağınız kişiyi sevebilirsiniz. İnanın, seveceksiniz de...