David OJALVO
Güney Afrika Cumhuriyeti’nin efsanevi devlet başkanı Nelson Mandela’nın sağlığı ile ilgili haberler son dönemde medyada yer alıyordu. 5 Aralık Perşembe günü ise, büyük liderin hayata veda ettiği yayımlandı. Üzüldüm; fakat Mandela ne içimde ne de dünyamız için kayan bir yıldız değildi. Gözlerimiz açık veya kapalı, o yıldız oradaydı; tüm ihtişamıyla parlıyordu. “Mandela” isminin temsil ettiği artık bizim hayatlarımız, geride kalanların kaderiydi. Bu ölüm, sembolikti. Onun savunduğu değerleri bizler benimsedikçe, Mandela’nın fiziki yokluğu geri planda kalırdı. Eğer ırkçılığa, ayrımcılığın her türlüsüne karşı durabiliyorsak Mandela kalplerimizde demektir. Hem doğamızın yıkıcı yönünü, düşünce ve eylemlerimizle kontrol altına alamayacaksak ‘yaşam’ niye var?
5 Aralık’ın ardından Mandela günlerdir hatırımda. Ona dair bir köşe yazısını nasıl hazırlayacağımı düşünürken, bilincim beni dergilerimin arasına götürdü. Time dergisinin Mandela’nın 90. yaşı için hazırladığı özel sayı yerinde duruyordu. Derginin editörlerinden Richard Stengel imzasıyla, Mandela’nın liderliğinden alabileceğimiz sekiz dersi anlatan makaleyi yeniden okudum. Stengel, aynı zamanda Mandela ile onun 1995’te yayımlanan otobiyografisi üzerine çalışmıştı. “Long Walk For Freedom” adını taşıyan kitaptan uyarlanan film, 2014 itibariyle gösterime girecek. Stengel’in makalesinden bazı satırları, hepimiz için çizdim.
Siyasi eylemlerinden dolayı apartheid rejimi tarafından mahkûm edilip, 27 yıl hapiste kalan Mandela’nın ilk adı Rolihlahla, “sorun çıkartan kimse” demekmiş. Zalim, ırkçı bir yönetimle idare edilen ülkesini özgürleştiren, siyahî ve beyazları birleştiren Mandela’nın ilk ismiyle, kader bize esprili bir mesaj veriyor olabilir mi? Mandela prensiplerinden ziyade taktiğe öncelik veren bir liderdi. Ondan alınacak dersler, Stengel’in vurguladığı gibi, dünyamızı nasıl daha iyi bir yere dönüştürebileceğimiz sorununa odaklanmamız için:
1. Cesaret, korkunun yokluğu değildir. Cesaret, çevremizdekilere korkunun ötesine geçebilmeleri için ilham vermektir.
2. Önden yol gösterin; ama tabanınızı geride bırakmayın.
3. Arkadan yol gösterin ve çevrenizi, önde olduklarına inandırın.
4. Düşmanınızı tanıyın ve onun en sevdiği sporu öğrenin.
5. Dostlarınızı kendinize yakın tutun, rakiplerinizi ise daha yakın.
6. Görünüş önemlidir ve gülümsemeyi unutmayın.
7. Hiçbir şey siyah veya beyaz değildir.
8. Bir düşünce veya davranıştan vazgeçmek de öncülük etmeye dâhildir.
Stengel, Mandela’nın idealistler arasında en pragmatik kişi olduğunu yazar. Mandela, bireylerin çıkarları doğrultusunda davranmalarını anlayışla karşılar. Bu durum, insan doğasından kaynaklanır ve bir kusur değildir.
***
Nelson Mandela’yı böylesine müthiş bir lider kılan kanımca onun zekâsını, prensip ve taktiklerini iyiden, insanlığın ortak çıkarından yana kullanmasıydı. Siyah ve beyaz arasında özünde uçurum yoktu. O, uçurumu yaratan çıkar temelindeki hezeyanları yıktı. Şimdi “siyah” ve “beyaz” kelimelerinin yerine farklı karşıtlıkları biz koyabiliriz veya bu karşıtlıkların anlamı, neden ve sonuçları üzerine düşünebiliriz. “Hayatımın son günlerine dek, özgürlük mücadelemi sürdüreceğim” demişti Mandela 1961’de. Bu uğurda 3 yıl sonra, 1964’te yaşamının sonuna dek hapisle cezalandırılmıştı. Bireylerin eş düzeyde temsil edildikleri toplumları daha iyi bir yere taşıyabilme ideali varken, onun mücadelesi eşitsizliği gidermek üzerineydi. Eşitlik temelinde fikirler ödüllendirilmekten çok uzaktaydı, eşitsizlikte ise ağır bedeller ödendi. Kaldı ki ödül, toplumların ve medeniyetin ilerlemesinin ta kendisidir. Mandela’nın ışığından yaşadığımız sürece yararlanabilmeliyiz. Söz konusu özgürlükken, onun aydınlığı öylesine özel ki, orada hiçbir ayrımcılığın gölgesine yer yoktur.
Not: 4 Aralık tarihli köşe yazımda Camus’un veremden hayatını kaybeden yazarlar arasında göstermiştim. Albert Camus, trafik kazasında ölmüştü, düzeltirim.