Aralık ayının gri havası, aşırı hava kirliliği, kısalan günleri ve dondurucu soğukları hepimizi yoruyor ve bezdiriyor. Fransa gündemi ise en az o kadar karanlık: Toplu ulaşımda, postalarda, okullarda grevler, çiftçilerin isyanı ve hükümeti protesto için yolları trafiğe kapatmaları, artan vergiler, işsizler ordusunun önlenemez yükselişi, değişmesi muhtemel bakanlar kurulu, yüzde 12’lere düşen oyuyla tarihin en az popüler cumhurbaşkanı ünvanını alan François Hollande’a “Sen benim başkanım değilsin (pas mon president)’’ pankartalarıyla ‘çek, git’ diyen on binler, mart ayında yapılacak yerel seçimler için kızışan tartışmalar, Mali’den sonra bir de Orta Afrika Cumhuriyeti’ne gönderilen askerler…
Ya ırkçı olaylara ne demeli? Geçen ay Adalet Bakanı Christiane Taubira’ya yapılan hakaret Fransa’nın bu konuda daha çok yol alması gerektiğinin göstergesi. Önce Ulusal Cephe’den bir adayın kendisini maymuna benzetmesi, ardından Angers şehrine yaptığı ziyarette homoseksüel evliliğe karşı yürüyen grubun içinde ‘Muz kimin içindir? Dişi şempanzeler için’, ‘Taubira çek git, kötü kokuyorsun, günlerin sayılı’ diye bağıran 12 yaşındaki çocuklar… Olay sonrası ‘’Çocukları nefret sloganlar atmaya teşvik eden bu zihniyet çok tehlikeli’’ diyen Sosyalist Parti Sekreteri Harlem Désir cezalandırılması gerekenler olduğunun altını çizer. Fransa tarihinde önemli yeri olan ‘Marche des Beurs’ün (ırkçılığa karşı eşitlik yürüyüşü) 30. yılında halen gidecek çok yolu olan bu ülkede yapılan protesto yürüyüşlerinde ‘Hepimiz aynıyız’, ‘Hepimiz göçmeniz’ pankartları açıldı.
2000 yılından bu yana OECD tarafından üç yılda bir gerçekleştirilen PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) sonuçları da geçen hafta Fransızları üzen konuların arasında yerini aldı. Dünyadaki 65 ülkenin eğitim sistemlerini karşılaştıran, 15 yaşında 510.000 öğrencinin katıldığı çalışma okuma-anlama, matematik ve fen bilimleri alanlarında iki saat süren bir sınav şeklinde gerçekleştiriliyor. Şanghay (Çin), Singapur ve Hong Kong başta olmak üzere Asya ülkeleri ilk sıraları paylaşırken 2003 yılında üst sıralarda ‘iyi öğrenci’ olan Fransa özellikle matematik alanındaki başarısızlıklarıyla son on yıl içinde 25. sıraya düştü! Eğitim bakanlığının devletin en yüksek bütçeli bakanlığı olduğu düşünülürse bu başarısızlık Başbakan Ayrault’un dediği gibi tam bir ‘elektro şok’ etkisi yaptı. (Not: Aynı çalışmada Türkiye genel ortalamada 45. sırada yer aldı)
2013 sona eriyor, çoğumuzun üzerine bir nostalji çökmeye başladı bile…. Hiç unutmam geçmiş yıllarda televizyon tek kanal iken yılbaşı geceleri geçmiş yılı simgeleyen yaşlı adam ağır adımlarla ekrana ve evlerimize veda eder, genç delikanlı dinamik adımlarla merhaba derdi. O dönemin gençleri büyük bir heyecanla yeni yıldan çok şeyler bekler olurduk. Yıllar içinde o heyecanlar yerini daha sakin kutlamalara bıraktı, hem de daha az hayal kırıklıklarına! Yeni yıl kararları derseniz, günler öncesinden hazırlanan listeler ve çoğunlukla uygulanmayan kararlar, onlar da sanki sisli yıllar ardında kayboluverdi. Artık neler mi diliyorum?
Sağlıklı günler diliyorum…
Dünyanın bir çok şehrine, ülkesine dağılmış akrabalarımdan, arkadaşlarımdan iyi haberler
almayı diliyorum.
Dargınlıkların sona ermesini, insanların bağışlayıcı olmasını diliyorum.
Olumlu düşünmeye çalışmak istiyorum her ne kadar dünyamızda korkunç şeyler oluyorsa da
Küçük-büyük geleceğe umutla bakabileceğimiz hedeflerimizin olmasını diliyorum.
Düş kurmayı unutmayalım, içimizdeki çocuğu kaybetmeyelim diliyorum.
Hep üreterek meşgul olmayı, hayatı boşa geçirmemeyi, zamanın çok değerli olduğunu unutmamayı ve onu en iyi şekilde değerlendirebilmeyi diliyorum.
Heyecanların peşinde koşmayı, yaşama sevincini kaybetmemeyi diliyorum.
Sevdiğimizi söylemeyi, yardımlaşmayı unutmamayı diliyorum.
Açık yüreklilik ve içtenlikten vazgeçmemeyi diliyorum.
Yakınlaşan uzaklar, sıcak sohbetler, tatlı paylaşımlar, lezzetli-bereketli sofralar olsun diliyorum.
Yeni yıla hevesle, dostlukla, barışla, özgürlüklerimizden vazgeçmeyerek, daha iyi insan ve daha iyi bir dünya için çalışmak hedefi ile girelim istiyorum.
Invictus filmi sayesinde daha geniş kitlelere ulaşan William Ernest Henley’in şiiri ne güzel söyler: ‘I am the master of my fate, I am the captain of my soul’. Henley 25 yaşındayken geçirdiği ameliyat sonucunda bir bacağını kaybeder. Bu şiiri yaşadığı acıların ardından kaleme alır. Ne mutlu kaderinin efendisi, ruhunun kaptanı olarak yaşamını sürdürebilenlere…
Yazmak büyük bir tutku, keyif ve heyecan. Bu heyecan dinmediği sürece yazılarımızla yine, yeni, yeniden biraraya gelmek dileğiyle hepinize dopdolu yaşanacak bir yeni yıl diliyorum.
İLGİNÇ GELENEKLER
Yurt dışında yaşamın gereği farklı ülkelerden arkadaşlarınızın yılbaşı geleneklerini öğreniyorsunuz. İlginç bulduğum birkaçını paylaşmak istedim.
İspanyolar saatler gece yarısı 12’yi çalarken 12 adet üzüm yiyorlar, her biri gelecek ayların mutlu geçmesi dileğini simgeliyor.
Malezyalılar yılın ilk gününde kesinlike evlerde temizlik yapmıyor, iyi şansın evin dışına gönderilişini engellemek için evden dışarı hiç bir şey süpürmüyorlar.
Almanlar erittikleri kurşunu su dolu bir kaba atarak oluşan şekilleri yorumluyorlar, kalp şekli evliliği, yuvarlak iyi şansı simgeliyor.
İngilizler yılın ilk misafirinin eve şans getireceğine inanıyorlar. Elinde yiyecek, içecek, hediyeyle gelmeyen misafiri kabul etmiyorlar.
Çinliler yılın ilk gününde evdeki tüm bıçakları saklıyorlar ki kimse bir yerini kesmesin. Kesmenin tüm ailenin şansını kapatacağına inanıyorlar.
Brezilyalılar mercimeğin bereket ve kazanç getireceğine inanıyor, çorba veya pilavını yiyorlar.
Filipinliler yuvarlak meyve yemenin şans getireceğine inanıyorlar.