(...) "Soğuk, mesafeli nezaketin yerini, tanıdık, sıcak ama zaman zaman yanlışlarla dolu bir samimiyetin aldığı bu memleket bizim... Aklı başına geç gelen, yüreği merhamet dolu, çocuk gibi küçük çıkarları olan, ama aslında kimseye doğrudan zarar vermek istemeyen bu insanlar da bizim..." (...)
Bir yerlere gidersiniz. Kafanızı dağıtmak, farklı anılar biriktirmek, yeni yerler görmek, mevcut düzenden çıkmak için...
Yabancı caddeler ve sokaklarda, çoğunu filmlerde gördüğünüz yerleri dolaşır, fotoğraflar çeker, çektirirsiniz. Farklı mutfakların lezzetine varır, oranın özel tatlarını keşfedersiniz.
Kim olduğunuzu, asıl adresinizin neresi olduğunu, sorumluluklarınızı düşünmeden hareket etmenin tadına varırsınız.
Batı’nın medenileşmiş, düzenli ve temiz haline gıpta eder, oraları kendi ülkenizle mukayese edersiniz. İnsanların mesafeli nezaketleri sizi ilk anda etkiler. İhlal edilmeyen kurallar, laubali olunmayan konuşmalar, sosyal hayatın içinde elle tutulurcasına hissedilen düzen sizi etkiler. Söylenirsiniz, neden buranın da öyle olmadığı konusundaki serzenişleriniz, şikâyete dönüşür sonunda.
Ve dönüş vakti yaklaşır.
Gireceğiniz toplantılarınız, işinizdeki olumlu ya da olumsuz olacağını düşündüğünüz gelişmeler, randevularınız, sorumluluklarınız, hazırlıklarınız; kısacası hayatınızın tüm ayrıntıları gelir başköşeye konar.
Gülümsersiniz.
Ben öyle yaptım en azından.
Kim olduğumu, nereli olduğumu unutup nerede olduğumun ayrıntısına vardığım birkaç günlük tatilden dönerken sahip olduklarımı düşünüp gülümsedim.
Uçağın İstanbul’a inişi esnasında telefonunu açanlar mı istersiniz, tüm uyarılara rağmen koltuğunu dikleştirmeyenler mi, üçüncü içkiyi istemekten utanmayanlar mı… Artık, ne türünü ararsanız... Uçak durmadan emniyet kemerini açıp, eşyalarını toplamaya başlayanlar, uyarıldıklarında bozulanlar, dakikalarca ayakta uçağın kapısının açılmasını bekleyenler, koştura koştura gidip pasaport kuyruğunda sıra kapanlar, hangisi daha kısa diye uyanıklık yapanlar, sanki bedavaymış gibi gümrüksüz alışverişi abartıp aldıklarıyla zaten var olanları taşımakta zorlananlar, park ödeme kuyruğunda, ben önce gelmiştim, kavgasını verenler...
Sonra da, biz asla adam olmayız, diyenler; sanki bütün bunları başkaları yapıyormuş gibi üstelik...
Ama illa ki burası işte!
Bütün bu bazen tehlikeli, bazen komik, bazen tuhaf hayatların insanı, bizim...
Biziz bu insanlar...
Burada olduğumuzu bize en tuhaf biçimde anlatan biziz yine.
Soğuk, mesafeli nezaketin yerini, tanıdık, sıcak ama zaman zaman yanlışlarla dolu bir samimiyetin aldığı bu memleket bizim...
Aklı başına geç gelen, yüreği merhamet dolu, çocuk gibi küçük çıkarları olan, ama aslında kimseye doğrudan zarar vermek istemeyen bu insanlar da bizim...
Yurt dışında daha bakışından kim olduğu anlaşılan tatlı uyanıklarız.
Birbirimizi biliriz, birbirimiz gibi yapmasak da...