Hani önemli iç/dış olaylarla televizyon ekranına yapışırız ya, işte geçen hafta böyle günler yaşadım. O kadar ki, ev halkının yatmasını bekleyip haberleri istediğim kanallarda izlemek için geç saatlere kadar ayakta kaldım. Gerek siyasi, gerekse ekonomik veriler beni iyice mutsuz biri haline getirmeye başlayınca, ‘yeter’ dedim. Ve bir müddet için de olsa görsel basından uzak durmaya karar verdim. Onun için değiştiremeyeceklerimizi bir kenara bırakıp, nefes almaya devam edelim.
***
Yılsonunda yayınevlerinin gazetelere gönderdiği kitaplar bana göre en güzel hediyeler. Bu seneki favorilerim Penguen Dergisi’nin 2013 Almanağı. Yazı işleri Müdürü Faruk Kaya dergiye iliştirdiği yazıda bir not düşmüş. “2014’te, gözlerimizin biber gazından değil mutluluktan yaşarması dileğiyle, hepimize iyi seneler…” Diğeri ise Elif Şafak’tan ‘Ustam ve Ben’. Kitap henüz elime geçtiği için yorum yapamıyorum, ancak çok başarılı olan kapak tasarımı içerikle birebir örtüşüyor sanki.
***
Yurtdışında yaşayan, yılbaşını ise İstanbul’da geçirmeyi alışkanlık haline getiren bazı dostlarımızla geleneksel hale getirdiğimiz bir yılsonu kutlaması yaparız. Her yıl sırayla birimiz mekânı ayarlar. Bunu yılbaşından yaklaşık bir hafta, on gün önce gerçekleştiririz. Seçim yaparken rahat konuşacağımız, gürültülü müzik yapmayan bir mekân olmasına özen gösteririz.
Bu sene yer seçmek bana düştü. Rezervasyon yapmak için telefon açtığımda, kulaklarıma inanamadım. Aradığım ilk üç mekânda aldığım yanıt, “Özür dileriz, yerimiz dolu, malum yılbaşı öncesi grup toplantıları var. İptal olursa memnuniyetle size döneriz…” oldu.
Şaşırdım kaldım. Başka dünyada mı yaşıyorum, yoksa dünyalarımız mı değişti, bilemedim. Hayırlara vesile olsun. Bu yılki kadar, insanların kendini sokağa attıklarını görmedim.
***
Geçtiğimiz hafta Akatlar Kültür Merkezi’nde İstanbul Spontanite Tiyatrosu’nun bir gösterisini izledim. Tiyatronun özelliği oyuncuların tümünün psikolog olması. Sahne dekoru oldukça yalın. Tek bir temadan oluşmuyor. Seyircilerden biri kalkıp kendine ait yaşanmış bir öykü anlatıyor. Ardından sahnedekiler müthiş bir müzik eşliğinde öyküyü canlandırıyor. Oyunda çok az kelimeye yer veriliyor. Sonra tekrar bir başka izleyici öyküsünü anlatıyor… Böylece akıp gidiyor. Sonuçta Spontanite Tiyatrosu’nun her gösterisi farklılık içeriyor. Aslında söz konusu gösteriye terapi seansı da denebilir. Zira izleyici birçok olayda kendisiyle empati kurabiliyor.
Seyirciyle oyuncular arasındaki iletişimi tiyatronun yöneticisi Deniz Altınay sağlıyor. Oyuncular ise Ayça Atasoy, Sündüz Atay, Güneş Çalışkan, Teri Granti ve Derya Leblebicioğlu.
Spontanite Tiyatrosu’nu izlediğimde farklı duygular yaşadım. Değişik bir deneyim yaşamak istiyorsanız mutlaka görün. Hatta gitmeden önce Facebook’ta sayfalarını inceleyin.