Geçtiğimiz pazar günü, aramızdan ayrılan değerli Şalom okuru David Altaras’ın cenazesi vesilesi ile ilk defa Kilyos Musevi Mezarlığı’nı da görme fırsatı buldum. Şehir merkezine yaklaşık 40 km uzaklıkta, bir tepe üzerinde konumlanmış arazi, üstüne puslu hava ve ilikleri sızlatan soğuk kendimizi adeta terk edilmiş bir şehirde hissettirmekteydi. Mezarlıkların olduğu bölümden etrafta konumlanmış sayısız inşaat halindeki müstakil konutu gördüğümde ister istemez bir zamanlar Hasköy ve Ulus Mezarlıkları’nın da tıpkı Kilyos gibi bomboş araziler üstüne kurulduğunu hatırladım. Bir zamanlar Ulus Mezarlığı’nın olduğu alanda tek tük top sahalarının olduğunu ve ancak maç yapmaya ya da ehliyet sınavlarına girmeye bu bölgeye gelindiğini anlatmıştı büyüklerim. Hatta Akmerkez’in bulunduğu bölgedeki arazilerin iki kuruş paraya satıldığı dönemlerde burada yatırım yapmayan bizim gibilerin sonradan pişmanlık duyduğunu da gözlemlemiştim o günlerde. Her ne kadar şehrin dışında olsa da Kilyos Mezarlığı’nın midraşından, yürüme yollarına kadar kusursuz oluşu gelecek için umut vermekteydi. Cenaze sonrası birkaç büyüğümüzün kendi aralarında bu bölgeden ev alıp en kötü öldüklerinde o evlerin satılıp mezarlık parasına dönüştürülmesi anekdotu ise bir nevi kara mizahtı gerçeklerimizi düşündüğümüzde. Yapılan basit bir hesapla Kilyos’ta şimdiden alınacak küçük bir daire parasının bundan 30 sene sonra dolacak mezarlıkta iki metrelik bir mezar yerinin bedeline yetme düşüncesi bile üzülmeye yeterdi. Her devirde yaşanan toplumsal ve politik değişimler ister istemez toplumumuzu da etkilemişti. Geçmişten günümüze yaşadığımız hayat tarzından alışkanlıklarımıza kadar semtlerimiz, mahallelerimiz bile bu değişimden nasibini almıştı.
Geçtiğimiz haftalarda Cina Alkaş’ın konuk olduğu bir toplantıda aldığım notlar ise değişimin farkında olunmayan yüzüne de ışık tutmaktaydı. Halen okuma-yazma bilmeyen dindaşlarımızın bulunabildiğini, Kurtköy, Bayrampaşa, Beylikdüzü gibi alışkın olmadığımız semtlerde de artık yaşayan kardeşlerimizin oturduğunu, karışık evliliğin yüzde 30 gibi bir orana ulaştığını da bu toplantı vesilesi ile öğrenmiştim. Eski köklü bağışseverlerin yavaş yavaş aramızdan ayrılması ile arkadan gelen neslin yerini dolduramaması toplantıda üstünde durulan konulardan birkaçıydı. İki saat kadar süren beyin fırtınasında karışık evlilikler ve bağışlar konusu detaylıca tartışılırken, cemaat yetkililerinin gençleri sabırla dinlemesi umut vermekteydi. Öte yandan Arjantin cemaatinin kriz döneminde işsiz kalanlara destek olup onlara bir taksi kooperatifi kurması örneğindeki gibi cemaatte işsizliğe çözüm olabilecek çalışmalar da toplantının konularından biriydi. Bu tarz ilginç iş projeleri ile cemaatin genç girişimcilerinin desteğe hazır olduğunu göstermesi üzerinde çalışılması gereken yeni bir alan yaratmaktaydı. Olumsuz gözüken tabloya rağmen İshak İbrahimzadeh, Cina Alkaş gibi zamanının neredeyse tümünü projelere ayırabilen bir gönüllü ekibinin oluşumu, karar alma sürecinde hızlanma açısından olumlu etkisini de göstermişti. Kapsamlı düşünüldüğünde, geride bıraktığımız yıl içerisinde iki gençlik derneğinin tek çatı altında birleşmesi ve devamında iki yardım kurumunun da Barınyurt’ta toplanması ile tasarruf edilecek gelir belki de okulumuzda daha fazla ihtiyaçlı öğrencinin burslu okumasını sağlayacak. Eskisi gibi sanayici olmayan yeni neslin artan okul giderlerini karşılayabilmesi gittikçe zorlaşmakta ve bu burs ihtiyaçlarını bugünden görebilmek ise ancak idealist liderlerin karar alabilmesi ile mümkün olabilecektir. Cina Alkaş’ın paylaştığı kişisel deneyimler, birleşme süreçlerinde yaşanan zorluklar halen yolun başında olduğumuzu bize gösteriyor. Toplantıya katılan gençlerin çoğunluğu ilerde sorunları göğüsleyebilecek bir yönetim oluşabilmesi için şimdiden gerekli kararların alınması ve tüm kurumların efektif bir hale getirilmesi konusunda Alkaş ile hem fikirlerdi. Kişisel egolarımızı, iktidar hırslarımızı bir tarafa itip sadece vicdanımızı dinleyerek ilerlememiz gereken bir dönem bizi beklemekte. Yıllarca sinagoglarda, derneklerde gönüllü görev yapmış bu insanlar da en az bizler kadar en ufak bir binamızın ya da kurumumuzun kaybedilmemesi için canla başla çalışmaktalar. Ancak unutmamamız gereken sorumluluk küçüklerimize ve yaşlılarımıza her daim iyi imkânlar sağlamak zorunda olmamızdır. Gerek yeni açılan Alef binasında gerek okulun ve yardım kurumlarımızın hızla artan ivmesinde gönüllülerimiz haklılıklarını bize göstermekteler. Tek yapmamız gereken onlara bir el verip, beraberce zorlukların üstesinden gelmektir. Cemaat yönetimi gereken en doğru yatırımları yapıp, geleceğimizi en iyi şekilde inşa etmek için harıl harıl çalışmaktadır. Gelin hep beraber bu yeni yılda da yürütülmekte olan projelere hiçbir önyargı taşımadan biz de el verelim. Sayıca azalan ivmemizde değerleri değiştirmek bizim elimizde. Yeni yılda da birlikte daha güçlü bir gelecek, mutlu ve sağlıklı bir hayat dileklerimle…
Not: Sevgili David ağabey sağlığında her hafta yazılarımı okuyup, telefonla yorumlarını yapan okurlarımızdan biriydi. Cemaatimiz önemli bir değer, gazetemiz ise vefakâr bir okurunu kaybetti. Yokluğunu her daim hissedeceğiz. Yolun açık olsun Daviko, seni özleyeceğiz.
Düzeltme: Geçtiğimiz hafta “Balat Yanbol Sinagogu’nda Hatan Töreni” başlıklı haberimizde yeni evlilerin soyadları Kastoryano yerine Erpardo olarak yazılmıştır. Düzeltir özür dileriz.