Yola çıkarken size söylemiştim; Çin kıtasında üç yer gezeceğiz. Şang-ay, Ksian, Pekin. Geze geze Pekin’e, nam-ı diğer kuzeyin başkenti manasına gelen Beijing’e vardık. Pekin bir taraftan yok olmaya başlayan geleneksel değerleri için savaş verirken, diğer taraftan da modernleşme sürecinde çok hızlı yol kat eden bir şehir. Bu hızlı dönüşümü kentin geniş caddelerinde, meydanlarında, tüm dünya markalarının bulunduğu alışveriş merkezlerinde, gerçekten göğü delen gökdelenlerinde ve gece hayatının ışıltısında görmek mümkün. Komünist düzen kâğıt üzerinde sürmekle beraber, bir zamanların yasaklı tüm markaları, gevşeyen sistemin içinde yerini almış.
Ben Çin yemeği severim, İstanbul’da hep giderim, bayılırım (faturayı öderken) diyenlerin gitmesi gereken yer: İstanbul’daki Çin lokantalarıdır. Çin de bizim alıştığımızdan farklı bir Çin lokantası konsepti var. O ‘çubuklar’ ile yemeği biliyorsanız işiniz biraz daha kolay. Zira çatal bıçak ‘talep emeniz’ halinde bulunup getiriliyor. Biz birkaç defa gittik bu lokantalara, cevizin ve balkabağının dış kabuğu haricinde her şeyleri “garbıç dispozır” niyetine hüpleten ben, bizdeki gibi masaya serpme gelen bazı yemeklere anlam vermekte, beğenmekte ve hatta tadına bakmakta azıcık zorlandım. Aç mı kaldım? Dalga mı geçiyorsunuz? Tabii ki hayır. Bir de ‘ekmek’, bildiğiniz canım yurdum ekmeği zor oralarda. Ekmek takıntınız var ise önceden bildirmek şart. Tevekkeli adamlar benim yarı enimde. Şaka yapmıyorum gerçekten öyleler. Ben en son 14 yaşımda o ölçülerdeydim herhalde. Ama göreceğiz bakalım, sopalarla pirinç yemekten sonra kentaki frayd çikın, mak donalts ile beslenmeleri formlarını nasıl etkileyecek. İllaki Çin mi yiyeceğiz, başka şeyler yok mu? Var, var endişe etmeyiniz. Tüm dünya mutfaklarının en leziz menüleri (döner kebap dâhil) hepsi var... Tercih sizin. Ama yemeden dönmeyin diyeceğim şey; Pekin ördeği. Nerede; peking duck restoranda. Buradakiler biraz lastikotin kıvamında olduğu için aklımda “az tercih ettiğim” yemekler kategorisinde olan ördek kızartma, bu lokantadan sonra “yenileybıl” kategorisine terfi etti. Bu kadar yemek muhabbeti yeter.
Eveeet Çin Seddi’ndeyiz. Dünyanın en uzun savunma duvarı, dünyanın yedi harikası, Unesco dünya mirası listesinde ve dahi koruma altında, ben gittim gördüm. Gerçekten muazzam, akıllara zarar bir yapı. Rakamlara baktığınızda geri kalan aklınız da şaşırıp kalıyor. Yapımı 2000 sene sürmüş. 2000 sene, uzunluğu 6.700 km altı bin yedi yüz kilometre. Şöyle anlatayım Türkiye’nin Marmara hariç deniz sınırlarına; Karadeniz, Ege ve Akdeniz’e kıyı boyunca bir duvar örseniz, Çin Seddi halen 200 km uzun kalır. Yüksekliği 4-6 metre, kalınlığı 6-7 metre. Yapımında ölümüne çalışan kişi sayısı 1.000.000. Setin rakamlar ile ifade edilebilen değerleri bunlar. Otobüslerimizle mümkün olan en yakın noktaya geldik. Sonrası teleferik ile. Sen misin asansörde bile dışarıya bakmaktan hoşlanmam diyen; buyur sana “Meyd in Çayna” bir teleferik. Yok derdim teleferiği taşıyacak tellerin kalitesi değil. Onlar sağlamdır garanti, sanırım, eminim, herhalde. Benim derdim yolcu indirme – bindirme sırasında aklınca makul! bir hıza yavaşlayan fındık kabuğu misali kabinin Çin insanı bedenine göre yapılmış yarım porsiyonluk kapısından, kabin; irice bir daire kıvamında dönüşünü yaparken ve de bir taraftan da inmeye çalışan yolcuların üzerinden içeriye girme işlemlerini yaklaşık 10 saniye içerisinde yapabilmek. Kendimi düşünüyorsam na-merdim. Ben fil-inta gibi vücütlerimle zaten bu işi bir kuş misali (kuş dediysek deve kuşu demedik) havada karada yaparım da... Yanımızda yaşlısı var, yaşsızı var, bastonlusu var, protezlisi var... Biri yere düşerse sistemi ‘acil’ olarak durdurmak ile görevli olan adama, “bazı dostlarımız binerken acaba kabini durdurabilir miyiz?” diye ricacı bir eda ile sordum; aldığım cevap net ve anlaşılırdı: haiu wing çoing; “imkânı olsa dükkân senin ama yapamam” demekmiş. Peki, ne mi oldu? İçimizden 18 yaşını yıllar önce gerilerde bırakmış biri binerken düştü, sistem acil olarak durduruldu. Ben adama pis pis baktım, adam bana pis pis baktı... Değişen bir şey olmadı anlayacağınız... Peki, gelelim Çin Seddi uzaydan gözüküyor mu sorusuna? Rehberimize sorduk... “o bir uzay efsanesi, maalesef gözükmüyor”muş.
SGYY (kısa yazmam gerek tek tek kelimelerimi sayıyorlar, belki parantez içindekileri saymazlar diye ümit ediyorum. Ne de olsa “antır parantez” Baydi-wey: SGYY= Sevgili Genel Yayın Yönetmenimiz oluyor.) İvo benim uzun yazdığım kanısından henüz kurtulmadı. Dolayısı ile burada biraz ara verip ve dahi soluklanıp haftaya devam ederiz. Bakarsınız SGYY’nın kelimelerimi boğazıma dizmeyeceği günler de gün olup gelecektir. Bir dahaki yazıda kaldığımız yerden devam...
SK (Sevgiyle kalın; bu kısaltmalara alışmak gerek, sonunda tüm yazı böyle kodlamalı hale gelebilir) sen de SK, SGYY (bu kelimeler dâhil tamamı tamamına yedi yüz kelime oldu).