Bir yıl daha geçti. Yıllar geçer, istesek de istemesek de... 2014 geçen yıldan daha mı iyi olacak, hiç zannetmiyorum. Ne geçmiş yılın muhasebesini yapmak, ne de geleceğe ilişkin öngörülerde bulunmak içimden gelmiyor. Yeter ki zamanı geçirmek için değil, geçen zamana bir anlam verebilmek için yaşamış olalım.
Konu yaşanılan sürece bir anlam vermek olunca, 2014’ün bu ilk köşe yazımda, Leo Levy’nin ‘A la Vie’ (Le Hayim) adını verdiği ve eşi Benny Levy’nin ölümünün onuncu yılında, bibliyografisini kaleme aldığı bir kitaptan, kısa süreli hayatını dolu dolu yaşamış bir Yahudi düşünürden söz etmek istiyorum.
Benny Levy’nin ismi 1970 yıllarında, Cohn-Bendit ile birlikte Fransa’daki öğrenci ve işçi hareketlerinin liderleri arasında geçer. Ancak ölümünden bu yana on yıl geçmesine rağmen örneğin Jean-Paul Sartre ve Philippe Gavi ile birlikte ‘On a raison de se revolter’ (Ayaklanmak hakkımızdır) gibi pek çok düşünce yazısı ve eseri kaleme alan Levy hiçbir zaman çağdaş sol düşüncenin öncüleri arasında zikredilmedi. Ünlü düşünür Bernard- Henri Levy; “zamanımızın gizli kahramanlarındandı” diye tanımlar kendisini.
Levy, Mısır’da Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi, evinde Arapça konuşulurdu. Sonradan Adel Rıfat adı ile Müslümanlığı seçecek olan abisi Eddy’nin Marksist görüşlerinden etkilendi. Süveyş Savaşı’nda “Yahudilere ölüm!” tehditlerinin artması ile aile 1956’da Fransa’ya göç etti.
Levy, Fransa’daki eğitimi sırasında ‘GP-Gauche Proletarienne’ (Proleter Sol) hareketinin lideri oldu. Mao’dan etkilenmişti. Çünkü Levy’ye göre Mao da, ‘Kırmızı Kitap’la Avraam gibi putları yıkıyordu. 1968 olayları sırasında başında yer aldığı örgüt fabrikalarda, üniversitelerde gerçekleştirilen her ayaklanmada başı çekti. Ancak Filistin yanlısı olmakla birlikte hiçbir zaman şiddet eylemlerini onaylamadı. 1972’de Münih Olimpiyatlarında İsrailli sporcuların Filistinli teröristler tarafından katledilmelerini şiddetle eleştirdi. 1973’te GP’yi dağıttı, militanlara, devrim rüyasının sona erdiğini açıklamaya çalıştı.
Jean-Paul Sartre onu sekreteri olarak yanına aldı. Levy, Sartre ile Levinas’ı bir araya getirmeyi başardı ve iki ünlü filozofla ‘Le Nouvel Observateur’de yayımlanmak üzere bir dizi söyleşi gerçekleştirdi. ‘Bulantı’ kitabının yazarı bu söyleşilerde, hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmadığını belirtti, Yahudi etiğini övdü ve mesyanik düşünceyi savundu. Açıklamalar şok etkisi yarattı, Simone de Beauvoir, Benny Levy’nin yaşlı bir adamı oyuna getirdiğini ileri sürdü.
Levy, Mısır’dan sonra Fransa’da da istenmediği hissetti. Talmud ile ilgilenmeye başladı, İbranice öğrendi, kaşerut kurallarını uyguladı ve 1997’de İsrail’e yerleşerek kendisini tamamen Yahudi felsefe ve öğrenimine verdi. Sadece “Yeruşalayim’in taşları beni sakinleştiriyor” diyen Levy, Yahudi ayrıksılığını kuramsallaştırdı. Emmanuel Levinas’ın görüşlerini inceledi, başta ‘Yahudi olmak’(2003) gibi pek çok eser kaleme aldı. Bir inançtan diğerine geçişini Marx’ın şu sözünü değiştirerek dile getirdi: “Her şeyin temeli, değişim, dünyayı değiştirmek değil, dünyaya gelmiş olmaktır.”
Günlük yaşantısının üç durağı; evi, Tanrı’nın evi ve öğrenim gördüğü ev (Yeşiva) idi. Haftada bir akşamını ondan feyiz almaya gelen Ortodoks Yahudilere yaptığı konuşmalara ayırdı. Benny Levy, yaşamında geçirdiği çelişkili gelişimi özetlemeye çalışan ‘Mao’dan Moşe’ye’ (Mao’dan Musa Peygamber’e) tanımlamasına karşı çıktı ve bu tanımlamayı; ‘Mao’dan geçerek Moşe’den Moşe’ye’ olarak düzeltti. Çünkü her anlamda bir Yahudi olmak onun en büyük amacı idi.
Eşi Leo Levy, ‘A la Vie’ (Le Hayim) adlı kitabında Benny’ye olan aşkını sözcüklerle dile getirmez, onun aşkı kitabın her sayfasına yansır: “ Onu dinlerdim, daha doğrusu konuşurken ona bakardım. Işınların yayıldığı nokta güneş değil onun alnıydı.”
Kutsal ışık her daim yol göstericimiz olsun!..