Zaman belki de bir yanılsama

Zaman hızla akıp gidiyor. Bu öyle bir akış ki, sanki her yıl bir öncekinden daha hızlı geçiyor. An geliyor aylar, yıllar içindeki yaşanmışlıklar sanki bir anda olmuş bitmiş. Algılarımız, zihnimiz adeta bize oyun oynuyor. Geleceğe dönük süreç ve beklentilerde algılarım yavaşlıyor, “daha var” diyebiliyorum; ama dün dediğimiz kuş tüyü kadar.

Köşe Yazısı
2 Ocak 2014 Perşembe

David OJALVO


Öte yandan “zamansız” düşünmeye gayret ediyorum. Önceliği zamanın akışına değil, yaptıklarıma, eylemlerime vermeyi istiyorum. Akrep ve yelkovanla içli dışlıyız. Oysa yaşadıklarımızı hakkıyla sahiplenebilirsek, güneş de bazen yüzümüze değil, sırtımıza bakar.

***

2013 de kuralı bozmadı ve öncekilerden daha hızlı geçen bir sene oldu hatırımda. Ülkemiz için olduğu kadar, yaşamım için de özel ve önemli bir yıldı. Kendi adıma ilk çeyreği kötü, son çeyreği mutlu bir 2013’tü. Senenin en iz bırakan yanı bireysel hayatlarımız adına iradeye, çabalamaya, disipline, özveriye sıkıca sarılmamızın gücü ve önemini yeniden anlamam oldu. Bir o kadar da kader kavramıyla yakınlaştım. Ülkemizin bazı pratik ve olumsuz gerçeklerini “kader” anlayışıyla yorumlamaya karşıyım; ama özellikle kısa vadeli seçimlerde, mücadele şansınız da sınırlıyken, teslimiyetçi yanımızı kaderle bağdaştırıyoruz. Algımı biraz da bu doğrultuda yönlendirirken, kırgınlığı yeni olasılıklarda saklı güzelliklerle dengelemeye bakıyorum. Biraz Polyannacılık katıyorum belki de yaşamıma. Aklınızın ermediği, erse de elinizin kolunuzun birçok açıdan bağlı kaldığı bu dünya düzeninde, Polyanna o kadar da aykırı bir masal kahramanı değil. Sarf ettiğimiz özverinin yanında saflığı ve umudu biraz da böyle koruyorum.

Toplumsal yaşanmışlıkları düşündüğümde, kendimi yorum yapmaya giderek daha az yetkin hissediyorum. Olayların, hızla değişen ülke gündeminin, görünen ve görünmeyen çıkar çatışmalarının bana öğrettiği bu. Medyanın genelinde artık bir farkındalık yaratma amacının korunduğunu söylemek çok zor. Çarpıtma, bilgi kirliliği, olayları çıkar odaklarının lehine yansıtma çabası altında, nesnellik yitirildi. Penguenler, durumu özetliyor. Anlık gelişmelerde sosyal medya bir alternatif olma yolunda ilerliyor; ama daha geniş kapsamlı habercilik, araştırmacı gazetecilik anlayışı kış uykusuna yattı gibi. Dost sohbetlerinde gündemi tartışabiliriz. Farkındalığımızı karınca kararınca pekiştirsek de, bugün için pratikte bireye kalan kendi yaşamına sahip çıkmak. Bu sahiplenmenin özünde ise bencillik değil, zorunluluk var.

***

Geride bıraktığımız 2013, kayıplarla anacağımız bir yıl oldu. Ocak ayından başlayarak birçok ünlü isim hayata gözlerini yumdu. Medyatik isimlerin yanı sıra aralık itibariyle de değerli büyüklerimin, sevdiklerimin hastalıklarını öğrenmek, yeni ölüm haberleri almak, moral bozucu. Bu doğrultuda yaşamın anlamı üzerine yeniden kafa yorma ihtiyacını hissetmiyorum. Biliyorum, her son ve başlangıç kaçınılmaz olduğu kadar anlamı içinde saklıyor. Kayıpların ve hastalıkların d  a öğrettiği yine yaşamıma, sorumluluklarıma sahip çıkmak, üretmek ve çalışmak… Artık yaşadığımız dönemin, 2000’li yılların asaleti üzerine düşünmüyorum. Varoluş, kalplerimize teslim… Bu doğrultuda değerli büyüğüm David Altaras’ı da anmak isterim. Birkaç yıl önce yayınladığım bir köşe yazımdan sonra tanışmıştık, en anlamlı desteği kendisi vermişti bana. İstanbul’dan ayrı kaldığım dönemlerde olsun, geleceğimle ilgili kararlarımda olsun ilgisi, yakınlığı ve önerileriyle hep yanımdaydı. Gençlere hem duyduğu güveni hissettiren hem de onları sahiplenen müstesna bir büyüğümüzdü David  Altaras. Mekânı cennet olsun…

***

Şimdi 2014 yılına “merhaba” derken, önceliklerinizin zamanı aşması ve yaşamınızı güzelleştirmesi dileğiyle…