Geçenlerde okuduğum bir blogda demokratik ülkelerde var olan kurulu düzenden bahsediliyordu. Bu düzene ‘ekosistem’ deniyordu. Nasıl doğadaki ekoloji dengesi, insanların faaliyetleri arttıkça bozuluyorsa devletlerin ekosisteminin de eylemler doğrultusunda dengesini yitirebileceğini anlatıyordu.
Kelebek Etkisi adlı bir film vardı. Başroldeki genç (Ashton Kutcher) geçmişine geri dönerek şimdiki zamandaki bozuklukları önlemeye çalışıyordu. Ancak orada değiştirdiği olaylar bulunduğu zamanı sadece bir açıdan değil, tamamen değiştiriyordu. Öyle ki her seferinde ya kendisi ya da sevdikleri daha büyük çilelerin içine düşüyordu. Bütün film boyunca kimsenin zarar görmediği normal bir hayatı düzenlemeye çalışmıştı.
Olayların normal akışını değiştirme işlemine ‘önleyici eylem’ dersek, sadece kurgu hikâyelerde karşımıza çıkmadığını, gerçek hayatta da fazlasıyla yaptığımız ve gözlemlediğimiz bir eylem olduğunu görürüz. Bu etkili ve hatasız sandığımız sistem sayesinde olayların o anlık gidişatı değiştirilse de uzun vadede başka felâketlere yol açması kaçınılmazdır. Burada devreye giren bir kural var bana kalırsa: Bir şey değiştirilirse her şey değişir. Hem de kartopunun yuvarlanarak büyümesi gibi felâketlere neden olabilecek bir şiddette… Ve her zaman iyiye doğru değil maalesef.
Geçenlerde okuduğum bir blogda demokratik ülkelerde var olan kurulu düzenden bahsediliyordu. Bu düzene ‘ekosistem’ deniyordu. Nasıl doğadaki ekoloji dengesi, insanların faaliyetleri arttıkça bozuluyorsa devletlerin ekosisteminin de eylemler doğrultusunda dengesini yitirebileceğini anlatıyordu.
Her ekosistemin doğal olarak bir bağışıklık sistemi var. Yani ülkelerin mevcut yönetimlerine milyonlarca oyuncunun refleksleri bağışıklık sistemi oluşturmakta. Yavaş harekete geçse bile, bir kere harekete geçti mi artık güçlü bir sistem. Olaylar doğal seyrinde bırakılırsa bağışıklık sisteminin oluşmasına gerek kalmaz, ancak bünyeye hızlı giriş yapan değişiklikler ve ‘önleyici’ eylemler bünyenin bu tür durumlara karşı bağışıklık kazanmasına neden olur.
Bizimki gibi paternalist liderliğin süregeldiği demokrasilerde ve iş yerlerinde, önleyici eylemler, lider tarafından korumacı bir içgüdü ile yapılır. Paternalist liderlik, babanın çocuklarına davrandığı gibi bir modeldir. Dışarıya karşı önemseyen koruyan, hatalarını ört bas etmeye çalışan, ancak içerde ders vermeye ve cezalandımaya yönelik. İyi niyetle yapılan paternalist liderlikte altlar lidere bağlılık göstererek karşılık verirler. Ancak yukarıda da bahsettiğim gibi, korumacı içgüdü ile yapılan önleyici eylemler, bir süre sonra hiç tahmin edilemeyecek boyutta başka felâketlere yol açar. Ekosistemin devamlılığı ve sağlığı açısından müdahale aza indirgenmelidir.
Sonuç olarak demek istediğim şu: İleriye dönük önlemler alarak bazı olumsuzlukları önleyebileceğini düşünen büyükler, aldıkları tedbirlerle sistemde var olan başka değerlerin yok olmasına neden olabiliyor. Dünyada var olan sistem, insan müdahalesi ile daha iyiye gidecek diye bir kural yok. Manipülasyon, sonuçlarına katlanılması gereken bir harekettir. Dünya yüzündeki her şey doğal bir denge içinde hareket etmektedir. Bu dengeyi bozacak her eylem, zincirin kopmasına neden olur…
Bu yüzden, hür iradeyi önlemek, sonuçlarına katlanılması gereken bir durumdur.
Not: Bu yazıyı Nisan 2010’da yazdığım Kelebek Etkisi adlı yazıdan esinlenerek yazdım.