İsrail ile Filistinliler arasında barışı desteklemek ve İsrail’in yeni yerleşim bölgeleri inşaatlarını durdurmak amacıyla Avrupa’nın uyguladığı boykot politikası İsrail kamuoyu üzerinde hedeflenen etkiye ulaşmaya başladı. Ekonomik olarak sıkıştırılan İsrail’de halk yeni yerleşim bölgelerine ve barışa daha duyarlı yaklaşmaya başladı. Burada akıllara gelen ilk soru, İsrail bu baskılara boyun eğer mi veya boyun eğmeye mecbur mu?
İsrail ile Filistinliler arasında barışı desteklemek ve İsrail’in yeni yerleşim bölgeleri inşaatlarını durdurmak amacıyla Avrupa’nın uyguladığı boykot politikası İsrail kamuoyu üzerinde hedeflenen etkiye ulaşmaya başladı. Ekonomik olarak sıkıştırılan İsrail’de halk yeni yerleşim bölgelerine ve barışa daha duyarlı yaklaşmaya başladı.
Burada akıllara gelen ilk soru, İsrail bu baskılara boyun eğer mi veya boyun eğmeye mecbur mu?
Aslına bakılırsa Avrupa’nın uyguladığı boykot şimdilik sadece İsrail’e karşı uygulansa da, yavaş yavaş türlü yeni regülasyonlar ve bahanelerle diğer tüm dünya ülkelerine yayılmaya başlayabilir. Çok yakında bu veya şu şekilde Çin veya Hint mallarına da çeşitli vesilelerle kısıtlamalar gelmesi olası. Görünürdeki sebep siyasi gibi görünse de, aslında tüm bu kararlar tamamen ekonomik kaygılardan kaynaklanmakta.
Avrupa ekonomisi içe kapanıyor, kapanmaya mecbur. Kendi vatandaşlarına iş imkânı yaratmakta zorlanan Avrupa’nın dış ticaret açığı verdiği ülkelere, insan hakları veya benzeri sebeplerle ambargo veya boykot uygulaması şaşırtıcı olmamalı.
Türkiye etkilenir mi diye düşünebiliriz. Hayır. Bu boykotlardan Türkiye hiçbir şekilde etkilenmez. Zira Türkiye ile Avrupa arasındaki ticarette fazla veren taraf uzak ara Avrupa.
Oysa İsrail ile ticarette Avrupa Birliği, 27 ülkeden oluşması ve 500 milyon nüfusuna rağmen, sadece 4,4 milyar Euro fazla vermekte. Teknolojik altyapısı ve nüfus sayısına bakılırsa İsrail’in dış ticarette fazla vermesi çok yakın gelecekte olası gözükmekte. İsrail’in yapacağı kişi başına 800 Euro’luk bir tasarruf dahi İsrail ile AB arasında ticari dengelerin değişmesine sebep olabilir. (Yukarıda verilen ticaret dengesinde elmas ticareti hariç tutulmuştur.)
Senelerdir İsrail ile Filistinliler arasındaki anlaşmazlığa duyarsız kalan Avrupa’nın birdenbire barış havariliğine soyunması ve bunun içinde boykot yolunu seçmesini başka türlü açıklamak pek de mümkün değil.
Peki, bu durumda İsrail ne yapmalı?
Gerçekten paniğe kapılmalı mı? Hayır. İsrailli yatırımcıların, üretimlerinin bir kısmını Avrupa’ya kaydırması halinde ortada ne boykot ne benzeri kısıtlamaların kalmayacağını rahatlıkla görebiliriz. Ayrıca, ticari kaygılarla İsrail oldubittiye gelecek alelacele kararlarla bir barışa kesinlikle yanaşmamalıdır. Çünkü güvenlik İsrail için her zaman bir numaralı maddedir.
Barış konusunda İsrail Ekonomi Bakanı Naftali Bennett kadar paranoyak seviyede şüpheci olunmasa da çok temkinli olmakta yarar var. Bu arada, İsrail demokrasisi açısından Naftali Bennett’in büyük bir tehlike yarattığını vurgulamakta da yarar var. Bennett’in söylemleri insanları korkuları üzerinden sindirmeye yönelik söylemler. Aşırıya kaçan, insanlarda nefreti ve korkuları körükleyen bu türden söylemlerle barış yapmak, kalıcı barışa ulaşmak son derece zor.
Obama hükümeti Orta Doğu’nun bu sorununa kalıcı çözüm bulabilmek için her zamankinden daha fazla çaba gösterdiği bir gerçek. Ancak İsrail’in güvenliğinden taviz verilerek yapılacak herhangi bir barış anlaşması eninde sonunda tüm bölgeye sıçrayabilecek bir savaşa dönüşebilir.