Çevirmeniniz 2013 yılında çok çalıştı sevgili okurlar. Üst üste iki kitap çevirdi: Bildiğiniz gibi Rabi İsrael Meir Lau’nun kaleme aldığı Derinliğin İçinden ve yeni piyasaya çıkan Ester’in Şifresi.
Zaman zaman o kadar yorulduğum oldu ki, “sözcüklerim tükendi” diyerek editörlerim vasıtasıyla sizlerden izin istemek ve bir iki köşe yazımı ertelemek zorunda kaldım. Açıkçası sonuçtan memnunum. Bir yılda iki kitap, herkese nasip olmaz. Bu gücü veren Aşem’e şükrediyorum.
Ester kim, şifresi ne diye merak edenler olacaktır. Kraliçe Ester’den söz ediyoruz. Purim’in kahramanı, Megilat Ester adlı bir kitabı olan, Yahudiliğin yedi kadın peygamberinden birinden. Talmud’a göre kırk sekiz de erkek peygamber var. Bana sorabilirsiniz şimdi, hani bir zamanlar ruhanilik o kadar yüksekti ki, peygamberler milyonla sayılırdı. Gerisine ne oldu? Talmud, yaşadıkları dönemle ilgili uyarılarda bulunan değil de, ancak gelecek hakkında kehanetlerde bulunan peygamberleri listeye dâhil ediyor da ondan.
Benim de adım Ester sayılır, biliyor musunuz? Estreya, yıldız demek. Ester, İbranice her ne kadar “saklı, gizli” anlamına gelse de, Pers dilinde yıldız demek. Dolayısıyla ismimin kimi resmi evrakta Esterya olarak geçmesine kızmamam gerekiyor. Yazanlar bilmeden de olsa adımın aslına atıfta bulunuyor. Bu arada ailem nasıl bir yanlışlık yapmışsa, bilmeden... Anne ile kıza aynı isim takılmazdı eskiden. Gelin kaynana adaş olduğu zaman, kız toruna büyükannenin adı verilmezdi. Oysa Babaannem Estreya, halam Ester, ben Estreya... illa ki yıldız olacağız diye tutturmuşuz.
Gelelim kitaba. Orada da bir babaanne var. Geleneklerine son derece bağlı, aileyi bir arada tutan Yahudi bir babaanne. Bayramlarda ailesini topluyor ve torunlarına o bayramın öyküsünü anlatmayı ve aktarma zinciri olmayı görev biliyor. Dolayısıyla aile her ne kadar seküler geçinse de, geleneklere dayalı bir yaşam sürdürüyor. Tıpkı ilk köşe yazılarımdan “Laik Yahudi olmak?”ta savunduğum gibi.
Babaannenin, Kraliçe Ester’e, erkeklerin dünyasında kadın olmanın zorluklarını yaşamış olmanın yarattığı özel bir sempatisi var. Her Purim, yakın uzak aile fertleri için yiyecek armağanları hazırladıktan ve hazırladığı ziyafet afiyetle mideye indirildikten sonra torunlarına bayramın öyküsünü canlandırarak anlatıyor.
Derken babaanne yaşlılıktan bu dünyaya veda ediyor ve oğullarından, tanınmış bir televizyoncu olan Bernard Benyamin, yas tutma görevini yerine getirirken, olağanüstü bir deneyim yaşamaya koyuluyor.
Bernard Benyamin, annesinin oğlu olarak geleneklerine bağlı ancak Tişri Yahudi’si dediğimiz türden bir kişi. Dinî vecibelerini bayramdan bayrama, özellikle de Roş Aşana ile Kipur arasında yerine getiriyor. Onun için Yahudilik, kuşku ile yaklaştığı bir inançtan çok, bir kültür meselesi. Meşhur bilimsel kanıtın peşinde. Oysa matem dönemi sırasında tanıştığı Yohan Perez, inancı ile son derece barışık. Herkesin ütopya olarak gördüğü dinî bir fikrin peşinden gitmek için varını yoğunu kaybetmeyi göze alabilen biri. Ve ikili sonunda maceraya atılıyor.
Macera dediğim, Nürnberg Mahkemesi’nin başlıca sanıklarından Julius Streicher’in idam sehpasında “Yahudiler memnun olacak! Purim 1946!” diye bağırması ile başlıyor ve Bernard Benyamin’i kimi zaman tek başına, kimi zaman da Perez ile birlikte Nürnberg’den Yeruşalayim’e, Zürich bankalarına ve oradan Landsberg hapishanesine götürüyor.
Nazilerin, Yahudi tarihinde 2.000 yıl öncesine giden dinî bir metinle ne ilgisi olabilir? Aslında size bunun ipucunu yazının başında verdim, sevgili okurlar. Ester de, tıpkı erkek peygamberler gibi gelecekle ilgili bir kehanette bulunuyor da ondan. Hangi kehanet mi? Bunu söylememi beklemiyorsunuz tabii. Kitabı keyifle okuyacak, büyük sırrı kendiniz keşfedeceksiniz. Bu arada, Rabi Lau’nun kitabını okudunuz, değil mi? Aman, kaçırmayın lütfen.
Programda şimdi ne mi var? Açıkçası plan program yapmıyoruz sevgili okurlar. Aşem bizi elimizden tutup yapmamız gereken işe Kendi koyuyor. O ne derse, o.
Hepinize keyifli okumalar dilerim.