Bir futbol severin bir takımı sevmek için birçok nedeni olabilir. Bir takıma gönül verirken, yaşadığınız dönem, oturduğunuz çevre, aile, özel bir futbolcu veya takımın kazandığı başarılar seçim yapmanızda etkili olur.
Bunun yanında bazı takımlar vardır. Taraftarı değilseniz bile onları yakından takip eder sempati duyarsınız. Takımın belirli bir özelliği ile ön plana çıkmıştır. Onların yeri farklıdır. Mesela benim için timsah yürüyüşlü Musisi’nin takımının, Bursaspor’un yeri başkadır... Veya Nick Horby’nin Fever Bitch kitabı ve Henry’nin ayak içi plaseleri için Arsenal’e özel bir sempatim vardır. (Bu sene Mesut Özil tarih yazacaktı, yine hüsran oldu.)
İstanbul’daki Milan ve Liverpool maçını seyretmemden dolayı Liverpool taraftarına ve takımını ayrı severim. Büyükbabam Mersinli olduğundan, 2.Lig’de Mersin İdman Yurdu’nu ayrı takip ederim. Ama hayatımda hiç Mersin’e gitmişliğim yoktur o ayrı…
Son dönemde yaşadığımız olaylar, kitleleri peşinden sürükleyen bu büyük camialara ve topluluklara bireylere kendilerini ifade etme olanağını vermiştir.
Özelikle Fenerbahçe Spor Kulübü’nün yaşadığı olaylar ve taraftarın gösterdiği bütünlük gerçekten çok önemlidir. Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım şike konusunda haklı veya haksız olabilir, adil yargılanma konusunda talepleri olabilir… Burada benim altını çizmek istediğim nokta, Fenerbahçe taraftarının takımlarına bu şekilde sahip çıkması ve bir araya gelmesi oldukça önemli ve kritiktir. Fenerbahçe ezeli rakibimizdir fakat bunun yanında onların farklı bir yerleri var artık… Bu inanç ve birlik olma duygusundan dolayı Fenerbahçe camiasına saygı duydum. Yurtdışında söylendiği gibi “respect.”
Trabzonspor’un ise eskiden beri üç büyüklere karşı mazlum bir duruşu vardır. Çok abartılı transferler yapmayan, kendi kaynakları ile beslenen, İstanbul kulüplerine karşı dik duran her zaman ateşli ve yürekten futbol oynayan bir takım olarak canlanıyor zihnimde. Son dönemde ise, özelikle kulüp başkanlarının saldırgan tavırları yüzünden negatif bir duruşları oluştu maalesef. Belki onlarda inandıkları davada haklı/ haksız olabilirler ama futboldan çok saha dışı işlerle ilgilenen bir politikaları olması, Trabzonspor algısına ters düşüyor. Benim söylemeye çalıştığım Trabzonspor’un duruşundaki farklılık… Aslında ben Trabzonspor’da Şenol Güneş sakinliğini ve duruşunu daha çok sevmiştim…
Taraftarların algıları, duruşları, söyledikleri veya söylemedikleri bu kadar önemliyken, halkın nabzını tutması beklenen kulüp taraftarlarının ve yöneticilerinin bazen kafalarını başka tarafa döndürmüş olabiliyor. Formaya dördüncü yıldızı takmaya çalışırken ne güneşi görüyoruz ne geceyi, ne sesi duyuyoruz ne de çığlığı… Sadece gördüğümüz Emre’nin küfürü veya verilmeyen penaltı…