Önümüzde 2016 Avrupa Şampiyonası var ve bir turnuva stresi daha bizi bekliyor. Futbolda her Türk takımı gibi milliler de istikrarlı bir başarıyı hiç yakalayamıyor. Her iki senede bir Dünya Kupası veya Avrupa Şampiyonası elemeleri için yarışmaya başlıyoruz. Bu bütün ülkenin dikkatini oraya çekiyor. Kazansak bütün problemler unutuluyor. Kaybedersek herkes sinirli bir hale giriyor. En azından bir süre...
Bir süre diyorum çünkü Türkiye’de insanlar Türk takımlarının başarısızlığına alıştı. Eskisi gibi uçmuyor kimse. Mesela kimse eleme grubundaki rakiplerimiz açıklanınca birinci çıkarız diye bakmıyor. Herkes Hollanda’nın ardından kimle ikincilik için çekişiriz diye düşünüyor. Bu bir yandan realist olma açısından doğru olabilir ama bununla yetinme kültürü oluştu. Bir eziklik duygusu yerleşmiş durumda. Türk Milli Takımı elemeleri de geçemiyor bir süredir. Buna da alışmak üzere insanlar. Gidemiyoruz nasıl olsa… Bu aslında bizim insanımızın, hatta biraz daha açarsak Doğu’nun kültürü diyebiliriz. Boş vermişlik hissine çok çabuk kapılıyoruz. Bu her konuda böyle. Olanla yetinme, fazlası için kendini yormamak gibi bir durum. Değiştirmek kolay değil. Eğitimle ilgili bir konu. Çocukluktan itibaren hedef koymayı ve daha önemlisi bu hedeften vazgeçmemeyi öğretmek lâzım. Fakat öğretenlerde de bu gelenek oluşmadığı için bu kültür aşılanamıyor.
Biz dönersek futbola, alt yapılar güçlenmedikçe ve yabancı sınırlaması serbest bırakılmadıkça, turnuvalarda şans eseri çok yetenekli bir jenerasyon yakalanmadığı sürece başarılı olamayacağımızı düşünüyorum. Alt yapı ve yabancı sınırlaması birbiriyle çok bağlantılı iki konu; çünkü yabancı sınırlamasının amacı Türk gençlerinin önünü açmak. Bunu kapalı ekonomiden açık ekonomiye geçişe benzetiyorum. Zamanında Güney Kore ile çok benzerdi bizim ekonomimiz. İki ülke de ithal ikameci politika izledi. Amaç kendin üretemediğin malların ithalatına kısıtlama koyarak iç piyasada bunları üretmeye başlamak. Sonraki adım da ihracata yönelik büyüme. Bu aşamaları biz Güney Kore gibi başarılı bir şekilde tamamlayamadık ki bizim iki katı kişi başı gelirleri var. Ekonomimizi dünyaya açtığımızda bir noktaya gelinmişti ama hiçbir zaman ‘teknolojik aleti üreten makineyi’ yapan ülke olamadık. En fazla ‘teknolojik aleti’ yapabildik genellikle. Bunu futbolda yıllardan beri uygulanan yabancı kuralına benzetiyorum. Fakat futbolumuzu bir türlü dünyaya açamıyoruz çünkü yerli üretimi bir türlü başlatamıyoruz. Bana göre daha fazla zaman kaybedilmeden hem alt yapıya önem verilmeli ama futbol da dünyaya açılmalı, yani yabancı sınırlaması da serbest bırakılmalı. Bunun söylememin sebebi madem alt yapıya önem verilmiyor ve yabancı sınırlamasının asıl amacı kullanılmıyor, Türk oyuncuları dünyadaki diğer liglerdeki oyuncularla rekabete zorlamak bir çözüm olabilir. Çünkü piyasa değerleri sınırlama kaldırıldığı gün ciddi biçimde düşeceği için (aşağıdaki grafikte görüleceği üzere arz-talep dengesi) yurt dışına gitmenin fırsat maliyeti çok azalacak. Bu da Türk futbolcuları yurt dışına gitmeye teşvik edecek ve orada kendilerini geliştirecekler. Bu da Türk Milli Takımı’na yansıyacak. Bunun çözüme giden yollardan biri olduğunu düşünüyorum. Umarım yabancı sınırlamalarını koyarken yetkililer de en az bizler kadar analiz yaparak bu rakamlara karar veriyorlardır.