“Gözlerimiz, her bakışta sadece hatalara odaklanıyor. Gördüğümüz ve düşündüğümüz tek şey hatalarımız olduğu için de onları yok etmek istiyoruz. Ne yazık ki, bazen ‘çok güzel bir duvar”ı yıkabiliyoruz. Hepimizin iki kötü tuğlası var, fakat içimizdeki kusursuz tuğlalar, hatalı olanlardan çok daha fazla. Hatalarımızı benimseyerek kendimizle barıştığımız anda, eşlerimizle bir arada yaşamaktan keyif almaya başlayacağız.”
Taylandlı Ajahn Brahm, kendini bir orman keşişi olarak tanıtıyor. 1983 yılında, diğer yoksul ve inşaat konusunda deneyimsiz keşişlerle birlikte, ormanda bir manastır inşa etmek istiyorlar. Hurdacılardan borçla malzeme topluyorlar; ancak temel nasıl atılır, çimento nasıl hazırlanır, tuğlalar nasıl yerleştirilir, çatı nasıl kurulur, su tesisatı nasıl yapılır, hiç bilmiyorlar. Ayrıca bedensel güçleri de bu ağır işleri yapmak için yeterli değil. Zaman içerisinde tüm bu eksiklik ve yetersizliklerini, sabır ve dirençle tamamlıyorlar. Yaşadıkları bu süreç içerisinde Keşiş Brahm, bir deneyimini aktarıyor:
Tuğla örmeyi öğreninceye kadar çok güçlük çekmiş. Tümünün aynı düzeyde ve uyum içinde olmalarını sağlamak için büyük bir sabırla çalışmış. Bütün çabasına ve gösterdiği özene karşın, duvar bittiğinde iki tuğlanın açılarında bir hata olduğunu görmüş. Üzüntüden ne yapacağını şaşırmış. Çimento kuruduğu için de bu iki tuğlayı sökemezmiş. Tek çaresi duvarı yıkıp yeni baştan örmekmiş. Utanç içinde durumu açıklayınca, Baş Keşiş isteğine karşı çıkmış. Sonuçta duvar da böyle kalmış. Manastır bittikten sonra ziyaretçiler gelmeye başlamış. İçlerinden biri, Keşiş Brahm’ın göstermekten kaçındığı bu duvara bakıp büyük bir coşkuyla “Ne kadar güzel bir duvar!” demiş. Keşiş büyük bir şaşkınlıkla, gözlerinde bir bozukluk olup olmadığını, duvarın eğimini bozan, yanlış yerleştirilmiş iki tuğlayı nasıl görmediğini sormuş. Bunun üzerine ziyaretçinin söylediği sözler, keşişin duvara ve hayata olan bakış açısını tümüyle değiştirmiş:
“Evet, demiş. O iki tuğlayı görebiliyorum. Fakat aynı anda kusursuz bir biçimde yerleştirilmiş olan 998 tane tuğla daha görebiliyorum.”
Keşiş o sözleri duyduğu anda iki kötü tuğlanın dışındakileri, ilk kez dikkatle görebildiğini söylüyor. Onlar o denli kusursuzdular ki, diğer ikisine bakmaktan onları görememiş, gözleri sanki körelmişti. Bu yüzden büyük bir emekle ördüğü duvarı yıkmak istiyordu. O günlerin üstünden uzun yıllar geçmiş. Artık o kötü tuğlalara bakmak gereksinimini duymadığı gibi yerlerini bile unutmuş.
Ajahn Brahm, yaşadığı bu deneyimden çıkardığı dersi şöyle açıklıyor:
“Gözlerimiz, her bakışta sadece hatalara odaklanıyor. Gördüğümüz ve düşündüğümüz tek şey hatalarımız olduğu için de onları yok etmek istiyoruz. Ne yazık ki, bazen ‘çok güzel bir duvar”ı yıkabiliyoruz. Hepimizin iki kötü tuğlası var, fakat içimizdeki kusursuz tuğlalar, hatalı olanlardan çok daha fazla. Hatalarımızı benimseyerek kendimizle barıştığımız anda, eşlerimizle bir arada yaşamaktan keyif almaya başlayacağız.”
Keşişin anlattığı “İki kötü tuğla”, aslında yetkinliğimizi gölgeleyen, yanlışlarımızı, hatalarımızı, kusurlarımızı ortaya koyan bir simge! Yalnız eşler arasında değil, tüm ilişkilerimizde karşımızdaki insanın salt çirkin ve olumsuz yanları üstüne odaklanmak yerine, onların güzel ve olumlu yanlarını görmeye çalışmıyoruz. Koşulsuz bir sevgiyle evliliğe atılan ilk adımlar bu yüzden noktalanıyor, büyük umutlarla başlayan ortaklıklar bir anda bozuluyor, insanlar arasında sürtüşmeler giderek kavgaya, düşmanlıklara dönüşüyor. Hepsi de, 998 tuğlayı göremediğimiz ya da görmek istemediğimiz için!
Bakışlarımızı yalnızca iki kötü tuğlaya yoğunlaştırdığımız için!